İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - burcu delikanlı

Sayfa: [1] 2
1
Çalışma hayatında yeni dönem başlıyor
 
1 Ekim 2008\\\'de yürürlüğe giren yeni SGK yasasıyla birlikte çalışma hayatında sağlık yardımlarından emekliliğe, borçlanma sürelerinden, maaş hesaplarına kadar herşey değişiyor.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun, Ekim ayında yürürlüğe girecek maddelerinin uygulanmasına ilişkin tebliğler, Resmi Gazete’de yayımlandı.

1 Ekim 2008\\\'de yürürlüğe giren yeni SGK yasasıyla birlikte çalışma hayatında sağlık yardımlarından emekliliğe, borçlanma sürelerinden, maaş hesaplarına kadar herşey değişiyor.

İşte yeni dönemde geçerli olacak sistemde öne çıkan maddeler:

Sigortalılıkla ilgili bilgilere sıkı kontrol geliyor. Bankalar ve kamu idareleri işlem yaptıkları kişilerin sigortalılık bakımından tescil olup olmadığını kontrol etme yükümlülüğüne girecek. Bu kişilerle ilgili her türlü bilgiye sahip olunacak.  Telefon bankacılığında da bu bilgiler zorunlu hale gelecek. Gönderilen bu bilgilerden ilgililerin sigortalı kaydının bulunup bulunmadığının tespiti kurumca yapılacak.
Kadınlar doğum ve analık izinlerini borçlanabilecek. Tebliğe göre, kanunlar gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri, sigortalı kadının ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başladığı tarihten sonra iki defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden itibaren gçen iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden iş yerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartıyla talepte bulunulan süreler borçlanma kapsamında sayıldı.
Yeni borçlanma süreleri. Serbest çalışanlardan, gelir vergisi mükellefi olanlar ve şirket ortakları hariç, er veya erbaş olarak silah altında veya yedek subay okulunda geçen süreler, sözleşmeli çalışanların, personel mevzuatlarına göre aylıksız izinde geçen süreleri, sigortalı olmaksızın doktora öğreniminde veya tıpta uzmanlık için yurt içinde veya yurt dışında geçirdikleri normal doktora veya uzmanlık öğreniminde geçen süreler, sigortalı olmaksızın avukatlık stajını yapanların normal stajda geçen süreleri borçlanma kapsamına alındı.
Kamu idarelerinde sözleşmeli çalışan personelin sigortalılık süreleri hariç, sigortalı iken herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınanlardan bu suçtan dolayı beraat edenlerin tutuklulukta veya gözaltında geçen süreleri, grev ve lokavtta geçen süreler, hekimlerin fahri asistanlıkta geçen süreleri, seçim kanunları gereğince görevlerinden istifa edenlerin istifa ettikleri tarih ile seçimin yapıldığı tarihi takip eden ay başına kadar açıkta geçirdikleri süreler de borçlanma kapsamına dahil edildi.  
Genel Sağlık Sigortası kanununa göre aşağıdakiler sigortalı sayılacak. -Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar,
-İşçi sendikaları ve konfederasyonları ile sendika şubelerinin başkanlıklarına ve yönetim kurullarına seçilenler,
-Bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan ve Kültür ve Turizm Bakanlığınca belirlenen Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde yer alan tabloda sayılan; film, tiyatro, sahne, gösteri, ses ve saz sanatçıları ile müzik, resim, heykel, dekoratif ve benzeri diğer uğraşları içine alan bütün güzel sanat
kollarında çalışanlar ile düşünürler ve yazarlar,
-Mütekabiliyet esasına dayalı sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış ülkelerin uyruğunda olanlar hariç, yabancı uyruklu, uyruksuz, göçmenler ve sığınmacı kişiler ile uluslararası sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmış ülke sigortalılarından, sözleşmede belirlenen istisna halleri dışında çalışmalarını hizmet akdine tabi sürdürenler,
-Büyükelçilik, konsolosluk mensuplarının özel hizmetlerinde çalıştırılanlardan gönderen devlette veya üçüncü bir devlette sigortalılıklarını belgeleyemeyenler ile Türkiye’de ikamet etmekte iken buralarda çalıştırılan Türk vatandaşları,
-4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun’a göre, çiftçi malları koruma başkanlıkları veya meclisleri tarafından çalıştırılan koruma bekçileri,
-1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda belirtilen umumi kadınlar,
-Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen kurslarda usta öğretici olarak çalıştırılanlar, kamu idarelerinde ders ücreti karşılığı görev verilenler.
-Köy veya mahalle muhtarı seçilenler ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan;
-Ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar,
-Gelir vergisinden muaf olup esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı olanlar, kollektif şirketlerin ortakları, limited şirketlerin ortakları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, adi komandit şirketlerin komandite ve komanditer ortakları, donatma iştirakleri ortakları, anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, tarımsal faaliyette bulunanlar.
-Serbest çalışanlardan 6132 sayılı At Yarışları Hakkında Kanun’a tabi jokey ve antrenörler
İŞ KAZASI  İş kazası, hizmet akdi ile çalışan sigortalılar ile ceza ve tutukevlerinde çalıştırılan hükümlü ve tutuklular ve harp malullü sigortalıların iş kazası geçirmeleri halinde işverenleri, aday çırak, çırak ve işletmelerde mesleki eğitim gören öğrencilerin ve meslek edindirme kursiyerlerinin iş kazası geçirmeleri halinde ise eğitim veya staj gördükleri iş yeri işverenleri tarafından kazanın olduğu yerdeki yetkili kolluk kuvvetlerine derhal, Kuruma en geç kazadan sonraki üç iş günü içinde bildirecek.
MESLEK HASTALIĞI
Sigortalının çalıştığı işten dolayı meslek hastalığına tutulduğunun; Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından usulüne uygun düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi, Kurumca gerekli görüldüğü hallerde iş yerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbi
sonuçlarını ortaya koyan denetim raporları ve gerekli diğer belgelerin incelenmesi sonucu Kurum Sağlık Kurulu tarafından tespit edilmesi zorunlu olacak. Sigortalının, çalıştığı işten ayrıldıktan sonra meslek hastalığı sebebiyle Kanunda belirtilen yardımlardan yararlanabilmesi için eski işinden fiilen ayrılması ile hastalığın meydana çıkması arasında bu hastalık için ilgili mevzuat doğrultusunda belirtilen süreden daha uzun bir sürenin geçmemiş olması şart olacak.
EMZİRME ÖDENEĞİ Analık sigortasından sigortalı kadına veya sigortalı olmayan karısının doğum yapması nedeniyle sigortalı erkeğe, hizmet akdi ile çalışan sigortalılar ile serbest çalışan sigortalılardan; kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alan kadına ya da gelir veya aylık alan erkeğin sigortalı olmayan eşine, her çocuk için yaşaması şartıyla doğum tarihinde geçerli olan ve Kurum Yönetim Kurulunca belirlenip Bakan tarafından onaylanan tarife üzerinden emzirme ödeneği verilecek.

Geçici olarak yurt dışına gönderilenler, Türkiye ile uluslararası sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurt dışındaki iş yerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçileri veya işleri nedeniyle yurt dışında bulunanlar haklarında kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası hükümleri uygulanacak.
ÇOCUK VE AİLE ZAMMI
Sigortalıya çocuk zammı adı altında yapılan ödemelerden, sigortalı veya isteğe bağlı sigortalı sayılmayan, kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olan çocuklarından 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim veya Mesleki Eğitimi Kanunu’nda belirtilen aday çırak, çırak ya da işletmelerde mesleki eğitim
görmesi halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi halinde 25 yaşını doldurmamış ve evli olmayan çocukları ile yaşına bakılmaksızın malul olduğu tespit edilen evli olmayanlarından en fazla iki çocuğa kadar (iki çocuk dahil) olanları için, sigortalının hizmet akdinin devam etmesi şartıyla fiilen çalışmasının olup
olmadığı üzerinde durulmaksızın iki çocuğu geçmemek kaydıyla, çocuk başına her yıl belirlenen aylık asgari ücretin yüzde 2’si oranındaki tutarı, aylık prime esas kazançların hesaplanmasında gözönünde bulundurulmayacak.
Sigortalılara aile zammı adı altında yapılacak ödemelerin, sigortalının hizmet akdinin devam etmesi şartıyla fiilen çalışmasının olup olmadığı üzerinde durulmaksızın, sigortalının eşinin zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmaması ve Kurumdan gelir veya aylık almaması durumunda 16 yaşından büyükler için belirlenen aylık asgari ücretin yüzde 10’u oranındaki tutar aylık prime esas kazançların hesaplanmasında dikkate alınmayacak.
İSTEĞE BAĞLI SİGORTALILIK
Tebliğe göre, isteğe bağlı sigortalı olabilmek için uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinden doğan haklar saklı kalmak kaydıyla Türkiye’de yasal olarak ikamet edenler ile Türkiye’de ikamet etmekteyken sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerde bulunan Türk vatandaşlarında; 18 yaşını doldurmuş olmak, kanuna tabi zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmamak veya sigortalı olarak çalışmakla birlikte ay içinde 30 günden az çalışmak ya da tam gün çalışmamak, kendi sigortalılığı nedeniyle aylık
bağlanmamış olmak, isteğe bağlı sigorta giriş bildirgesiyle Kuruma başvuruda bulunma şartları aranacak.
İlk defa isteğe bağlı sigortalı olmak isteyenlerin örneği Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği ekinde yer alan isteğe bağlı sigorta giriş bildirgesi ile ikametgahlarının bulunduğu sosyal güvenlik il/merkez müdürlüklerine başvurmaları gerekiyor. Tekrar isteğe bağlı sigortalılık talebinde bulunacak sigortalıların
ise talep dilekçesi ile müracaatları yeterli olacak.
Tebliğde, isteğe bağlı sigortalılığın sona erme koşulları şöyle sıralandı:

-İsteğe bağlı sigortalılığını sona erdirme talebinde bulunanların, buna ait dilekçelerinin Kurum kayıtlarına geçtiği tarihten önceki primi ödenmiş son günü takip eden günden,

-Aylık talebinde bulunanların, aylığa hak kazanmış olmak şartıyla talep tarihinden,
-Sigortalının ölümü halinde prim borcu bulunmuyorsa ölüm tarihinden, prim borcunun hak sahiplerince 12 ay içinde ödenmemesi veya hak sahiplerinin talebi halinde en son primi ödenmiş ayın sonundan,
-5510 sayılı Kanun’un 51. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları hükmü saklı kalmak kaydıyla Kanun’un dördüncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamına tabi çalışmaya başladığı tarihten bir gün önce, (b) bendi kapsamına tabi çalışmaya başladığı tarihten itibaren sona erer.
Tebliğe göre, ay içerisinde kısmi çalışanlar hariç olmak üzere, yeniden isteğe bağlı sigortaya devam etmek isteyenler hakkında yeniden talep şartı aranacak.

2
Tıp / antibiyotiklere yasak geliyor.
« : Temmuz 24, 2008, 12:00:23 ÖS »
Sağlık Bakanlığı gripte işe yaramadığını düşündükleri antibiyotiklere karşı savaş açtı

24.07.2008 10:25
İngiltere Sağlık Bakanlığı gereksiz antibiyotik kullanımına karşı önlem alıyor.

Bakanlığa bağlı İngiltere Ulusal Sağlık Birimi (NICE) tarafından hazırlanan yeni yönetmelikte tüm hekimlere, soğuk algınlığına antibiyotik yazmamaları için uyarıda bulunuldu. Daily Telegraph’ta manşetten verdiği habere göre, NICE bu adımla antibiyotiklere direnç geliştiren bakterilerin yaygınlaşmasının önlenmesini amaçlıyor.

Tüm hastanelere gönderilen yönetmelikte, doktorların artık kulak enfeksiyonu, boğaz ağrısı, bademcik iltihabı, soğuk algınlığı, sinüs enfeksiyonu, öksürük ya da bronşit gibi çok önemli olmayan hastalıklar için antibiyotik yazmamaları istendi. Antibiyotiklerin yanlış kullanımı, enfeksiyonların ilaçlara karşı direnç kazanmasını sağladığından, bağışıklık kazanmış bakterilerin yol açtığı enfeksiyonlar yayılıyor.

İngiltere’de sağlık ocaklarında hastalara yazılan tüm antibiyotiklerin üçte ikisi solunum yolu enfeksiyonları için veriliyor. Sağlık ocakları geçen sene 38 milyon reçete yazmış ve bunun sağlık sistemine maliyeti 175 milyon sterlini bulmuştu.

 
www.haberturk.com

3
Tıp / acil servis önünde para alınmayacak
« : Temmuz 24, 2008, 11:55:31 ÖÖ »
Acil servis önünde para sorulmayacak
Özel hastanelerin yönetmeliği değişti. Doktorları en fazla iki sağlık kuruluşunda çalışabilecek.

Özel hastaneler, acil vakaları hastanın sağlık güvencesi veya ödeme gücü bulunup bulunmadığına bakmaksızın kabul etmek zorunda olacak. Hizmet bedelinin tahsili ile ilgili işlemler, acil müdahale sağlandıktan sonra yapılacak.
Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları ve Özel Hastaneler Hakkındaki Yönetmeliklerde yapılan değişiklikler Resmi Gazete\\\'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yapılan düzenlemelere göre, özel hastanelerde görev yapan hekimler, en fazla iki sağlık kuruluşunda; yan dallarda uzman olan hekimler ise en fazla üç sağlık kuruluşunda çalışabilecek.
Ücretli veya ücretsiz izinli sayılarak yurt dışına gönderilen kamu görevlisi hekimler ile ilgili mevzuattan kaynaklanan yükümlülükleri bulunan hekimler hariç olmak üzere, yurt dışında en az iki yıl süreyle mesleğini icra eden hekimler bu maddedeki planlamadan istisna tutularak Türkiye\\\'de meslek icra edebilecek.

-ACİL BAŞVURULAR-

Sağlık kuruluşlarında acil sağlık hizmeti verilmesi ve acil vakaların, hastanın sağlık güvencesi veya ödeme gücü bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kabul edilmesi ve gerekli tıbbi müdahalenin yapılması zorunlu olacak. Sağlık kuruluşları, acil vakalarda gerekli ilk acil tıbbi müdahaleyi yapmaktan kaçınamayacak.
Acil olarak sağlık kuruluşuna müracaat eden hastaların acil tıbbi müdahale ve tedavileri yapılırken hiçbir surette tedavi masraflarının nasıl karşılanacağı sorgulanmayacak.
Hizmet bedelinin tahsili ile ilgili işlemler, acil müdahale sağlandıktan sonra yapılacak. Sağlık kuruluşları, acil sağlık hizmetlerini düzenleyen ilgili diğer mevzuata da uymak zorunda olacak.
Acil vakalarda, gerekli ilk müdahale yapılarak hastanın stabilizasyonu sağlanacak. Stabilizasyonu sağlanamayan veya stabilizasyonu sağlanmakla birlikte ileri tetkik ve tedavi amaçlı başka bir sağlık kurumuna sevki gerekli görülen hastaların nakli için 112 komuta kontrol merkezi ile irtibata geçilecek.

-DİĞER HASTANELERE SEVK-

Hastanede yatarak veya ayakta tedavi görmekte iken durumu ağırlaşan ve acilen başka bir sağlık kuruluşuna sevki gereken hastalar için de komuta kontrol merkeziyle temas kurulacak.
Hasta yakınları veya hastanın tedavisini üstlenen hastane, hastanın acil sevkini kendi imkanlarıyla yapmak isterse sevk edilecek sağlık kuruluşu ile irtibat kurmak, hastanın mağduriyetine meydan vermemek ve durumu komuta kontrol merkezine bildirmekle yükümlü olacak.
Acil hastanın sevk edileceği sağlık kurumunun belirlenmesi ve nakil işlemleri, komuta kontrol merkezinin yönetiminde ve koordinasyonunda yapılacak.
Özel hastanelerin acil ünitesinde günün her saatinde hekim bulundurulması da zorunlu olacak.
Bu hükümlere aykırı davranıldığının tespiti halinde hastanenin acil vakalar haricinde hasta kabulü 10 gün, aykırılığın tekrarında 30 gün süreyle valilikçe durdurulacak. Bir yıl içinde üç kez yönetmelik hükümlerine aykırılık saptanırsa hastanenin ruhsatı Sağlık Bakanlığı\\\'nca geri alınacak.
Yönetmeliğin, \\\'\\\'komplikasyon gelişen hastaların tedavileriyle\\\'\\\' ilgili düzenlemeleri içeren maddesine de ek yapıldı.
Buna göre, özel hastanede yatarak veya ayakta tedavi görürken uygulanan tedaviye bağlı olarak komplikasyon gelişen hastalara gerekli tedavinin sağlanması veya müdahalenin yapılması için hastanenin imkanları tıbben yeterli değilse hasta gerekli tıbbi hizmeti sunabilecek donanım ve yeterlilikteki kamu veya başka bir özel hastaneye sevk edilecek.
Hastanın nakli ve sevk edildiği hastanedeki tedavisiyle ilgili zorunlu giderler, sevk eden hastane tarafından karşılanacak, hastadan talep edilemeyecek, hastadan ücret farkı da alınamayacak.

-SAĞLIK KURULUŞLARININ DENETİMİ-

Sağlık kuruluşlarından uygunluk belgesi için 15 Şubat 2008\\\'den önce başvurusu yapılanlar ile 15 Şubat 2008 tarihi itibarıyla bina inşaatı veya tadilatının tamamlandığı resmi olarak belgelenen ve dosyaları eksiksiz şekilde en geç 1 Eylül 2008\\\'e kadar müdürlüğe verilen tıp/dal merkezlerinin uygunluk belgesi işlemleri 9 Mart 2000\\\'de Resmi Gazete\\\'de yayımlanan ve yürürlükten kaldırılan \\\'\\\'Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik\\\'\\\' çerçevesinde yürütülecek.
Konuyla ilgili tebliğ yürürlüğe girinceye kadar, dosyaları eksiksiz olan ve bina inşaatı veya tadilatı tamamlanmış bulunan poliklinik uygunluk belgesi başvuruları, 9 Mart 2000\\\'de Resmi Gazete\\\'de yayımlanan ve yürürlükten kaldırılan \\\'\\\'Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik\\\'\\\' çerçevesinde sonuçlandırılacak.
Yürürlükten kaldırılan Yönetmeliğe göre açılan tıp/dal merkezlerinin, ilgili tebliğ yürürlüğe konuluncaya kadar devri mümkün olacak.
Yürürlükten kaldırılan Yönetmeliğe göre açılmış sağlık kuruluşlarının denetimi, ruhsatlarını alıncaya kadar, 4 ayda bir yapılacak.
Yönetmeliğe göre uygunluk belgesi alan tıp/dal merkezlerinin uygunluk belgesi aldığı tarihteki fizik kapasitesinin Bakanlıkça uygun bulunması durumunda bu tıp/dal merkezlerinin, aynı il sınırları içinde koordineli olduğu özel hastane/hastanelerdeki uzman hekimleri çalıştırma talepleri kabul edilecek.

 
www.milliyet.com

4
Tıp / ALKOL ALKOL ALKOLLLLLLLL
« : Temmuz 22, 2008, 01:24:54 ÖS »
--------------------------------------------------------------------------------
Alkol, belleği kemiriyor

Alkol bağımlılığının, Korsakoff sendromundan ayrı olarak, belleğe zarar verdiği ortaya çıktı.


ANKARA - Araştırmacılar, kronik alkolizmin, uzun vadeli belleğin otobiyografik kısmı olan ve kişinin deneyimlerini işleyip, kaydettikten sonra bunları zamansal olarak ilişkilendiren kısa vadeli bellek (epizodik bellek) ile örneğin baktıktan sonra telefon numarasını hatırlamakta yararlanılan, bilginin kullanılana kadar sadece birkaç saniyeliğine tutulmasını sağlayan çalışma belleğinde bozukluklara neden olduğunu gördü.

Alkol bağımlılarında düzenli nöropsikolojik taramalar yapılmasının gerekli olduğunu belirten araştırmacılar, bu taramaların hafıza kaybına kadar giden sorunların engellemesine yardımcı olabileceğini vurguladı.

Fransız Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Enstitüsünden (Inserm) bilim adamlarınca yapılan araştırma “Alcoholism: Clinical and Experimental Research” dergisinde yer alıyor.

Alkol bağımlılığının, 1887 yılında Rus araştırmacı Korsakoff’un tam bilimsel bir şekilde açıklayarak kendi ismini verdiği sendrom dışında belleğe zararlı etkisinin olmadığı düşünülüyordu. Sendrom, uzun süreli alkol kullanımı, anoreksiya nervosa gibi bazı psikiyatrik rahatsızlıklar, zorunlu veya gönüllü uzun süreli açlık, uzun süreli açlık sonrası yapılan yanlış beslenme veya uzun süreli damardan beslenme sırasında yeterli vitamin desteği verilmemesi gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Genel olarak beyin, beyincik ve göz dokularına zarar veren ve başta yakın bellek kusuru olmak üzere, birkaç ay ile on yıl kadar geriye gidebilen bellek yitimlerine yol açabiliyor.[/color]

NTVMSNBC

5
Tıp / telefonu açarken alo demeyin!
« : Temmuz 22, 2008, 01:21:53 ÖS »
Cep telefonu artık hayatın vazgeçilmezi oldu. Ama yanlış kullanımda vücudumuzun elektrik akımına maruz kaldığını bilseniz iyi olur. Bunu engellenmenin yolları da var. Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Halil Kumbur, cep telefonun zararlarından kurtulma yollarını anlattı.


GÖRME BOZUKLUĞU: Çok sık telefon görüşmesi yapan kişilerde vücut ısısının artmasına bağlı olarak işitme ve görme bozuklukları oluşuyor. Cep telefonu kanser riskini de artırıyor.

CEP TELEFONUNUN ZARARLARINI EN AZA İNDİRME YOLLARI;

*İLK ÇALIŞTA AÇMAYIN: \\\'\\\'Cep telefonu diğer birçok elektronik eşyalar gibi sadece alıcı değil aynı zamanda verici durumundadır. Bu nedenle aşırı derecede cep telefonu kullanan kişilere elektrik yüklemesi yapar. Telefona ilk sinyal geldiğinde doğrudan açılarak kulağa götürülmemeli, aksi halde kulağa götürülen telefonla vücut yüzde 50 daha fazla enerji saldırısına maruz kalır.

*ALO İÇİN BEKLEYİN: Telefon çalıp, açma düğmesine dokunduktan birkaç saniye sonra (alo) denmeli. Çünkü, cep telefonu çalmak üzereyken nasıl ki bilgisayarlarda titreşim oluyor, görüntü bozuluyorsa, insan vücudu da biz hissetmesek de cep telefonunun sinyalinden etkileniyor.\\\'\\\'

*KAPSAMA ALANI DIŞI DAHA ZARARLI: \\\'\\\'Cep telefonu ile görüşmeler, baz istasyonlarındaki vericiler aracılığıyla oluyor. Kişinin bulunduğu yer en yakın vericinin kapsama alanının dışında kalıyorsa görüşme mümkün olmaz, ancak buna rağmen kişi cep telefonu ile bir yeri aramada ısrar ederse her aramada elektrik yüklemesine maruz kalır. Bu nedenle, ulaşılamayan telefonlarda şansı çok zorlamamak lazım.\\\'\\\'

*YOLCULUKTA KONUŞMAYIN: Prof. Dr. Kumbur, yolculuk sırasında da cep telefonunun aracın geçtiği güzergahta sürekli baz istasyonu değiştirildiğini, bu değişimler sırasında da yüzde 50 daha fazla enerji yüklemesi olduğunu bildirdi.

*BEYİN SIVISI ISINIYOR: \\\'\\\'Cep telefonu ile uzun görüşme sırasında beyin sıvısının sıcaklığı 0.1 santigrat derece artıyor.\\\'\\\'

*YATARKEN UZAĞA KOYUN: Kumbur, cep telefonunun gece yatarken yakın bir mesafeye bırakılmaması, sürekli şarzda takılı bulunmaması gibi küçük önlemlerin de ihmal edilmemesini önerdi.
 
 Moderatöre Bildir  Logged

6
Tıp / tıp fakültelerinin kontenjanları artıyor
« : Temmuz 22, 2008, 01:16:25 ÖS »
Tıp fakültelerinin kontenjanları arttı: Hangi fakülte ne kadar öğrenci alacak?

 
ÖSYM 2008 kılavuzu yayınlanırken, tıp fakültesi genel kontenjanlarındaki artışın yüzde 27.4’ü bulduğu ortaya çıktı.

Geçen yıl vakıf ve devlet üniversiteleri tıp fakültelerine toplam 4 bin 724 kontenjan belirlerken, bu yıl belirlenen kontenjan sayısı 6 bin 23 oldu.

-Geçen yıl devlet üniversitelerinden 41’i Tıp Fakültesi’ne öğrenci alırken, bu yıl 47 devlet üniversitesi öğrenci aldı. 2007 yılında tıp fakültelerinin genel kontenjan sayısı 4 bin 365 olurken, bu yıl kontenjanları yüzde 27.7 oranında artarak 5 bin 575’e ulaştı.

ANKARA (ANKA) - ÖSYM 2008 kılavuzu yayınlanırken, tıp fakültesi genel kontenjanlarındaki artışın yüzde 27.4’ü bulduğu ortaya çıktı. Geçen yıl vakıf ve devlet üniversiteleri tıp fakültelerine toplam 4 bin 724 kontenjan belirlerken, bu yıl belirlenen genel kontenjan sayısı 6 bin 23 oldu. Devlet üniversitelerinde ise 2007 yılında tıp fakültelerinin genel kontenjan sayısı 4 bin 365 olurken, bu yıl kontenjanları yüzde 27.7 oranında artarak 5 bin 575’e ulaştı.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) özellikle Tıp Fakülteleri’nde öğretim görevlisi sayısının arttığı, buna karşın öğrenci sayısında artış olmadığı gerekçesiyle tüm üniversite ve fakültelerde yüzde 25’e varan bir artış yaptı.

-7 ÜNİVERSİTE İLK KEZ TIP ÖĞRENCİSİ ALACAK-

2008 ÖSYM sınav kılavuzu dün ÖSYM’nin internet adresinde yayınlanırken, tıp fakültelerinde önemli artış yaşandığı görüldü. 2007-08 öğrenim yılında devlet ve vakıf üniversiteleri arasında toplam 47 tıp fakültesi 4 bin 724 öğrencilik kontenjan belirledi. 2008-09 öğrenim yılı için ise üniversiteler arasında toplam 54 üniversite 6 bin 23 öğrencilik kontenjan belirleyerek geçen yıla oranla kontenjanlarda yüzde 27.4 artış olmasını sağladı. Bu yıl tıp fakültesine öğrenci alan üniversiteler ise Adıyaman Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi, Giresun Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Kastamonu Tıp Fakültesi, Namık Kemal Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi ve Fatih Üniversitesi oldu. Bu üniversiteler bu yıl 170 kişilik kontenjan artışı sağlamış oldu.

-İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ 675 TIP ÖĞRENCİSİ ALACAK-

İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa ve İstanbul Tıp Fakülteleri’nde toplam 675 öğrencilik kontenjan ayırdı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Hacettepe Üniversitesi Kastamonu Tıp Fakültesi 320, Ege Üniversitesi 270, Ankara Üniversiteleri ise 250 kişilik kontenjan ayırdı.

-DEVLET ÜNİVERSİTELERİ 5 BİN 575 TIP ÖĞRENCİSİ ALACAK-

Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) de hariç olmak üzere sadece devlet üniversitesi bazında ise 2008-09 dönemi için ayrılan kontenjan miktarı 47 devlet üniversitesinde 5 bin 575 oldu. 2007-08 döneminde ise 41 devlet üniversitesi 4 bin 365 kişilik kontenjan belirlemişti. Bu yıl, ÖSS ile devlet üniversiteleri 453 bin 83 kişi alacak. Özel, vakıf ve KKTC üniversitelerinde ise toplam 530 bin 464 kişi örgün eğitime ÖSS ile girecek.

DEVLET ÜNİVERSİTELERİ TIP FAKÜLTESİ KONTENJANLARI

ÜNİVERSİTE 2007 2008

1 Abant İzzet Baysal Ünv. 60 75

2 Adıyaman Üniv. --- 30

3 Adnan Menderes Ünv. Tıp 80 100

4 Afyon Kocatepe Ünv. Tıp 60 75

5 Akdeniz Ünv. Tıp Fak. 150 175

6 Ankara Ünv. Tıp Fak. 225 250

7 Atatürk Ünv. Tıp Fak. 120 150

8 Celal Bayar Ünv. Tıp 100 110

9 Cumhuriyet Ünv. Tıp Fak.120 125

10 Çanakkale 18 Mart Ünv. 30 40

11 Çukurova Ünv. Tıp Fak. 120 170

12 Dicle Ünv. Tıp Fak. 90 100

13 Dokuz Eylül Ünv. Tıp 140 200

14 Düzce Üniversitesi 60 60

15 Ege Ünv. Tıp Fak. 250 270

16 Erciyes Ünv. Tıp Fak. 125 175

17 Erzincan Üniv --- 15

18 Osmangazi Üniv. 100 125

19 Fırat Ünv. Tıp Fak. 75 80

20 Gazi Ünv. Tıp Fak. 150 225

21 Gaziantep Ünv. Tıp Fak. 100 150

22 Gaziosmanpaşa Ünv. Tıp 30 30

23 Giresun Üniv. --- 20

24 Hacettepe Ünv. Tıp Fak. 200 290

25 Hacettepe Ünv Kastamonu --- 30

26 Harran Ünv. Tıp Fak. 40 40

27 İnönü Ünv. Tıp Fak. 80 40

28 İstanbul Ünv. Cerrahpaşa275 325

29 İstanbul Ünv. İstanbul 310 350

30 Kafkas Ünv. Tıp Fak. 20 20

31 Kahr. Sütçü İmam Ünv. 30 30

32 Karadeniz Teknik Ünv. 90 155

33 Kırıkkale Ünv. Tıp Fak. 50 60

34 Kocaeli Ünv. Tıp Fak. 125 150

35 Marmara Ünv. Tıp Fak. 125 125

36 Mersin Ünv. Tıp Fak. 75 125

37 Namık Kemal Ünv. --- 20

38 Ondokuz Mayıs Ünv. Tıp 100 125

39 Pamukkale Ünv. Tıp Fak. 60 80

40 Sakarya Üniversitesi --- 25

41 Selçuk Ünv. Meram Tıp 100 160

42 Selçuk Ünv. Selçuklu 40 80

43 Süleyman Demirel Ünv. 100 125

44 Trakya Ünv. Tıp Fak. 80 130

45 Uludağ Ünv. Tıp Fak. 170 200

46 Yüzüncü Yıl Ünv. Tıp 60 70

47 Zonguldak K. Ünv. Tıp 50 70

TOplam: 4365 5575

DEVLET VE VAKIF TIP FAK. KONTENJANLARI

ÜNİVERSİTE 2007 2008

1 Abant İzzet Baysal 60 75

2 Adıyaman Üniv. --- 30

3 Adnan Menderes Ünv. Tıp 80 100

4 Afyon Kocatepe Ünv. Tıp 60 75

5 Akdeniz Ünv. Tıp Fak. 150 175

6 Ankara Ünv. Tıp Fak. 225 250

7 Atatürk Ünv. Tıp Fak. 120 150

8 Celal Bayar Ünv. Tıp 100 110

9 Cumhuriyet Ünv. Tıp Fak 120 125

10 Çanakkale 18 Mart Ünv. 30 40

11 Çukurova Ünv. Tıp Fak. 120 170

12 Dicle Ünv. Tıp Fak. 90 100

13 Dokuz Eylül Ünv. Tıp 140 200

14 Düzce Üniversitesi: 60 60

15 Ege Ünv. Tıp Fak. 250 270

16 Erciyes Ünv. Tıp Fak. 125 175

17 Erzincan Üniv --- 15

18 Osmangazi Üniv. 100 125

19 Fırat Ünv. Tıp Fak. 75 80

20 Gazi Ünv. Tıp Fak. 150 225

21 Gaziantep Ünv. Tıp Fak. 100 150

22 Gaziosmanpaşa Ünv. Tıp 30 30

23 Giresun Üniv. --- 20

24 Hacettepe Ünv. Tıp Fak. 200 290

25 Hacettepe Ünv Kastamonu --- 30

26 Harran Ünv. Tıp Fak. 40 40

27 İnönü Ünv. Tıp Fak. 80 40

28 İstanbul Ünv. Cerrahpaşa275 325

29 İstanbul Ünv. İstanbul 310 350

30 Kafkas Ünv. Tıp Fak. 20 20

31 Kahr. Sütçü İmam Ünv. 30 30

32 Karadeniz Teknik Ünv. 90 155

33 Kırıkkale Ünv. Tıp Fak. 50 60

34 Kocaeli Ünv. Tıp Fak. 125 150

35 Marmara Ünv. Tıp Fak. 125 125

36 Mersin Ünv. Tıp Fak. 75 125

37 Namık Kemal Ünv. --- 20

38 Ondokuz Mayıs Ünv. Tıp 100 125

39 Pamukkale Ünv. Tıp Fak. 60 80

40 Sakarya Üniversitesi --- 25

41 Selçuk Ünv. Meram Tıp 100 160

42 Selçuk Ünv. Selçuklu 40 80

43 Süleyman Demirel Ünv. 100 125

44 Trakya Ünv. Tıp Fak. 80 130

45 Uludağ Ünv. Tıp Fak. 170 200

46 Yüzüncü Yıl Ünv. Tıp 60 70

47 Zonguldak K. Ünv. Tıp 50 70

48 GATA Tıp Fakültesi. 121 145

49 Yeditepe Ünv. Tıp Fak. 60 60

50 Ufuk Ünv. Tıp Fak. 35 40

51 Maltepe Ünv. Tıp Fak. 43 62

52 İstanbul Bilim Üniv. 60 55

53 Fatih Üniv. --- 30

54 Başkent Ünv. Tıp Fak. 40 56

Toplam: 4724 6023

7
Tıp / SAĞLIK KARNESİ TARİH OLUYOR
« : Temmuz 21, 2008, 06:07:40 ÖS »
Elektronik reçete geliyor sağlık karnesi tarih oluyor..

Sağlıkta yeni bir reform daha hayata geçiyor. Eylülde reçete devri kapanacak. Eczacı, hasta takip numarasını sisteme girdiğinde, hangi doktorun hangi ilaçları yazdığını görecek. Akıllı kartla desteklenecek sistem, sağlık karnesini, sevk kâğıdını ortadan kaldıracak. Denetim kolaylığı ise birçok yolsuzluğu bitirecek.

SSK ve Bağ-Kur\\\'luların özel hastanelerde tedavi olabilmesi, ilaçlarını istediği eczaneden alabilmesi gibi reformlara bir yenisi daha ekleniyor. Reçete devri bitiyor, bir türlü okunamayan doktor yazısı tarihe karışıyor, sağlık karnesi, sevk kâğıdı gibi uygulamalar yerini elektronik işlemlere bırakıyor.

SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı\\\'nın tek çatı altında birleştiği Sosyal Güvenlik Kurumu, eylül ayından itibaren söz konusu reformları hayata geçirecek. Medula sistemi adı verilen uygulamanın işlerlik kazanması için hastanelere 120 gün hazırlık süresi verildi. Medula sisteminde en belirgin değişiklik, reçetelerin elektronik ortamda yazılması olacak. Doktor, hastanın eline reçete tutuşturmayacak. Hasta, kendisine verilen takip numarasıyla gittiği herhangi bir eczaneden ilaçlarını alabilecek.

Eczane online sisteme hastanın numarasını girdiğinde hangi hastaneden geldiğini, hangi doktorun baktığını ve yazılan ilaçları görecek. Doktor-tıbbi malzemeci ilişkisini de bitirecek olan sistem, denetim kolaylığı sağlayacağı için sağlık alanında görülen birçok yolsuzluk ve usulsüzlüğün de önüne geçilecek. Sosyal Güvenlik Kurumu elektronik ortamda bütün bilgileri kontrol edecek. Veriler istatistiki olarak sınıflandırılabilecek. Herhangi bir hastaneye kaç hastanın gittiği, kaçının ameliyat olduğu, hangi hastaya ne işlemin yapıldığı görülecek. Uygulamanın bir adım sonrası, hastanelerin faturaları kuruma elektronik ortamda göndermesini öngörüyor.

Uygulamayı Zaman\\\'a anlatan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Aydemir, Medula sistemi ile ilgili hukuki altyapının tamamlandığını ve hastanelerin hazır olmasının ardından işleyişin başlayacağını vurguladı. Her yıl milyonlarca sağlık karnesi basıldığını dile getiren Aydemir, sadece bunun kalkmasının bile uygulamanın önemini anlatmaya yeteceğini ifade etti. Doktor-tıbbî malzemeci ilişkisini bitirerek yolsuzluğun kaynağını kurutacaklarını belirten Aydemir, şu bilgileri verdi: \\\"Şu an devlet hastanelerinde yatan hastaların en büyük çilesi gece yarısı gidip ilaç almak. Reçete elinizde eczane eczane dolaşırsınız. Ya da tıbbî malzemeci ararsınız. Burada çok sık bazı doktorlarla tıbbî malzemecilerin ilişkileri gündeme geliyor. Artık hastaneler, yatan hastalar için ilaçları bulunduracak. Bu zorunluluğu getirdik. Aynı şekilde yatan hastalar için tıbbi malzemeleri hastaneler temin edecek. Vatandaş bu işten kurtulacak.\\\"

Üniversite hastaneleri SSK ve Bağ-Kur\\\'luya açılıyor

SGK, yürürlük tarihi 2008\\\'e ertelendiği için geciken çok önemli bir değişikliği de bir tebliğ yayınlayarak uygulamaya sokuyor. 1 Temmuz\\\'dan itibaren uygulanacak tebliğ, yaklaşık 40 milyon SSK ve Bağ-Kur\\\'lunun üniversite ve özel hastanelere sevksiz gidebilmelerine imkan verecek. SSK ve Bağ-Kur\\\'lunun tedavi standartlarını devlet memurlarına yaklaştırmayı amaçladıklarını belirten Birol Aydemir, değişikliğin en önemli sebebini taşra illerindeki üniversite hastanelerinin eksik kapasite ile çalışması olarak gösterdi. Boş durumdaki taşra üniversitelerine hasta yönlendireceklerini dile getiren Aydemir, değişikliğin ikinci gerekçesini ise şöyle açıkladı: \\\"Şu anda SSK ya da Bağ-Kur\\\'lu birisinin üniversite hastanesine gidebilmesi için devlet hastanesinden sevk alması lazım. Bu durumda hem sevk yaptırdığı devlet hastanesine hem de üniversite hastanesine para ödüyoruz. Bunun önüne geçeceğiz.\\\"

Uygulamanın SGK bütçesini etkilemeyeceğini de savunan Aydemir, devlet hastanelerinden üniversite ve özel hastanelere gidecek hastaların getireceği yükün 500 milyon YTL olarak hesaplandığını vurguladı. Bunu yapılan bir düzenlemeyle finanse edeceklerini dile getiren Başkan Aydemir, şu bilgileri aktardı: \\\"Mevcut uygulamada sağlık kurulu raporu olan yani kronik hasta olup sürekli ilaç kullanması gereken vatandaşlarımız, ilaçları bittiğinde tekrar hastaneye gidip ilaç yazdırıyor. Biz ilaç yazdırmak için giden her hasta başına hastaneye para ödüyoruz. Yeni düzenlemede, sağlık raporu olan hasta, ilacı bittiğinde hastaneye tekrar gidip ilaç yazdırmayacak. Eczaneye gidip doğrudan ilacını alacak. Bu hastaların hastaneye gitmemelerinin getireceği toplam tasarruf 500 ile 700 milyon YTL arasında. Yani sağlık harcamaları toplamda artmamış olacak.\\\"

Akıllı kartta parmak izi dönemi

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Aydemir\\\'in verdiği bilgilere göre, akıllı kart uygulamasında da son aşamaya gelindi. Sağlık karnesini tamamen ortadan kaldıracak akıllı kartta temel bilgiler ve sağlık bilgilerinin yanı sıra o kişinin parmak izi olacak. Hastaneye gidildiğinde hastanın parmak izi kontrol edilecek. Dolayısıyla başkasının karnesiyle hizmet alma anlamındaki yolsuzluk tamamen bitecek. Akıllı kart uygulamasına birkaç ay içinde pilot bölgelerde geçilecek. 2008\\\'de ülke geneline yayılacak.

8
Bilgisayar&İnternet / msn den yeni kabus!
« : Temmuz 20, 2008, 12:01:12 ÖS »
MSN\\\'den yeni kabus
Üstelik Rus kaynaklı... Türkiye\\\'de binlerce kişi zarar görecek...


Rus kaynaklı olduğu tahmin edilen yeni bir internet vurgunu başlatıldı. Msn aracılığıyla gönderilen trojen kabusunuz olmasın!

Türkiye Bileşim Güvenliği Derneği Genel Başkan Faruk Kekevli internet kullanıcılarını uyardı. Rus kaynaklı olduğu tahmin edilen yeni bir internet vurgunu başlatıldı.

MSN aracılığı ile gönderilen “bu resim senin mi?
www.designportal.com/resimleri.php?id=murat???@hotmail.com\\\" isimli mesaj yeni bir internet soygunu anlamına geliyor.

Faruk Kekevi \\\'hayalet mesaj\\\'la ilgili şu açıklamayı yaptı; \\\"Mesaj tıklanınca bilgisayarınıza gizli bir “keylogger” isimli hayalet program yüklemiş oluyor. Sizin hiçbir şeyinizden haberiniz olmadan bilgisayarınız üzerinizden her bir klavyeye dokunuşun hareketleri bu internet dolandırıcılarına geçiyor.

Virüslerden daha tehlikeli bu ‘’trojen’’ler için internet kullanıcılarının daha dikkatli olmasını istiyoruz.\\\"

İnternet üzerinden yaptığınız tüm banka işlemleri ve şifreleri bu program sayesinde programın yönlendirdiği kişiye gidiyor. Bu link yüzünden Türkiye’de binlerce kişinin zarar göreceği belirtiliyor.Bu organizasyon virüslerden daha tehlikeli ve bilgisayardan ancak başka bir program kullanılarak çıkartılabiliyor.

www.milliyet.com

10
Tıp / GASTRİT
« : Temmuz 16, 2008, 09:28:45 ÖS »
Gastrit mide mukozasının  bir çeşit inflamasyonudur (Yangı).  Bu  değişik etkenlerin  yaptığı  uyarı  sonrasında beyaz  kan  hücrelerinin mukozada  birikmesi anlamına  gelir. Gastrit akut veya  kronik  olabilir.
 
GASTRİTİN  SEBEPLERİ
 
Helicobacter pylori (HP) :
Kronik  gastritin  en sık  görülen  nedenidir. HP  ağız  yoluyla  alınarak  midede  yerleşen  ve  burada  gastrit  olarak  adlandırdığımız  bir iltihap oluşturan,  spiral  şeklinde  bir  bakteridir. Mide mukozasını örten  mukus  tabakasının  altında  yerleşerek  mide asidinden ve diğer etkenlerden korunarak  yaşamını  sürdürür. HP  hem  salgıladığı toksinlerle ve hem de vücudun bakteriye  karşı oluşturduğu immun  yanıt (vücudun bağışıklık sisteminin bakteriye karşı oluşturduğu  yanıt) sonrasında ortaya çıkan bazı maddelerle mukus  tabakasını  zayıflatarak mide mukozasını  asit  ve diğer saldırgan faktörlere  duyarlı  hale  getirir. Gelişmekte olan ülkelerde  genellikle çocukluk   çağında alındığından tedavi edilmediğinde mide mukozasında hayat   boyu  süren  bir  kronik iltihaba  sebep olur.Yaşlı popülasyonda  daha  fazla olmak üzere toplumumuzun  yaklaşık %80 inin bu  bakteri ile  enfekte olduğu gösterilmiştir.  HP enfeksiyonu ülser  oluşumunda  önde  gelen faktörlerden biri olarak kabul edilmekle  birlikte  bu bakteri ile enfekte olan insanların  hepsinde ülser oluşmaması  ve son yıllarda  giderek artan  oranlarda HP negatif  ülserlerin saptanması  ülser oluşumunda HP  yanında  başka  faktörlerin de etkili olduğunu  düşündürmektedir.

Günümüzde HP enfeksiyonun neden olduğu kabul edilen   hastalıklar şekilde görülmektedir.   HP  Dünya  Sağlı  Örgütünce (WHO) 1.derece  kanserojen  faktörler arasında  kabul edilmiştir. Bakterinin  midede varlığı endoskopik biyopsi, üre-nefes testi ve kan  ve dışkıda  antikor  ve antijen aranması  gibi  testlerle gösterilebilir. Midede  HP  varlığı saptanan   hastalarda  bazı  özel  ilaç  rejimleri kullanılarak bakteri mideden  temizlenir. Bu tedavinin etkinliği %80-85  civarındadır.
 
Aspirin  ve antiromatizmal ilaçlar :
Bu tür  ilaçlar  mide mukozasındaki  koruyucu mekanizmaların zayıflamasına yol açmak suretiyle mukozanın  asit  ve diğer saldırgan   faktörlere  karşı hassasiyetini artırırak  gastrit oluştururlar. Oluşan  gastrit hiçbir  belirti  vermeden sezsiz geçirilebileceği gibi  kronik formda ve ülser / kanama gibi komplikasyonların  oluşumu ile birlikte de seyredebilir.  
 

BELİRTİLER

Gastritin belirtileri akut  veya  kronik oluşuna  göre  değişir. Akut gastritte karnın  üst kısmında ağrı, gaz, geğirme, yanma, ekşime,bulantı ve kusma gibi bulgular  görülürken  kronik  gastritte  ağrı daha az belirgin olup yemek sonrasında şişkinlik ve dolgunluk hissi, erken doyma, bulantı hissi, geğirme, iştahsızlık ve  ağızda kötü tat  gibi dispeptik yakınmalar daha sık görülür. Kronik  gastritte  ağrı belirginleştiğinde gastrit  zemininde ülser  veya başka  hastalıkların gelişmiş olabileceği düşünülür. Aspirin  ve antiromatizmal ilaçların  kullanımı  sonrasında oluşan akut gastritte  gizli  veya  aşikar  kanama oluşabilir.

 

Gastritin tedavisi var mı?
Eğer suçlu bir bakteri ise veya bir ilaçsa ona göre tedavi belirlenir. Mide koruyucu ve asit azaltıcı ilaçlar verilir. Neden ilaç ve alkolse bunlar kesilir. Bakteriden kaynaklanıyorsa temizlenmesi için ilaç tedavisi yapılabilir. Mide derisi hasarlı olduğu için mide kendi ürettiği asitten daha çok etkilenir ve hastanın şikâyetleri de artar. Bunun için midenin asidi azaltılmalıdır. Diyet yapılmalı. Hastaya yasaklanan besinler ve içecekler söylenir. Bakteriye bağlı gastritlerde mevcutsa bakteriyi temizleme tedavisi antibiyotiklerle yapılır. Her baktreriye bağlı gastritte mikrop tedavisi şart değil.
Bu bakterinin görülme sıklığı nedir?
Yaklaşık olarak 100 kişiden 80\\\'inde bu bakteri vardır. Yurtdışında bu oran özellikle Avrupa\\\'da yüzde 50\\\'ler civarındadır.
Bu bakteri nasıl bulaşıyor?
Bulaşma ağız yoluyla yiyecek ve içeceklerle olmaktadır. Hijyen oldukça önemlidir.
Gastritin tedavisi ne kadar sürer?
Eğer gastrit mikroba bağlıysa bir-iki haftalık antibiyotik tedavisiyle mikrop ortadan kaldırılabilir. Daha sonra hastaya yine mide koruyucu ilaçlar verilir. Gastrite bağlı şikâyetler bazen tamamen geçmeyebilir. İlaçlara ve alkole bağlı gastritlerde bunlar kesildiği zaman hasta rahatlamaya başlar. Normalde midenin onarım gücü vardır. İlaçlar iyileşmeyi hızlandırır.

11
Tıp / DİYABET
« : Temmuz 16, 2008, 09:25:20 ÖS »
Diyabet nedir? Nasıl meydana gelir?
Diyabet, başta karbonhidratlar olmak üzere protein ve yağ metabolizmasını ilgilendiren bir metabolizma hastalığıdır ve kendisini kan şekerinin sürekli yüksek olması ile gösterir. Diyabet hastalarındaki temel metabolik bozukluk, kan yoluyla taşınan glükozun (şekerin) hücrelerin içine girememesidir. Normal koşullarda besinlerden elde edilen veya karaciğerdeki depolardan kana salınan glükoz pankreas tarafından salgılanan İNSÜLİN hormonunun yardımıyla hücre içine girer ve orada yakılarak enerjiye dönüşür. Hücrelerin üzerinde değişik maddelerin girmesine izin verilen kapılar vardır. Bu kapılar normalde kilitlidirler ve uygun anahtar varlığında açılırlar. Diyabet, hücrelerin üzerindeki glükoz kapısının açılamaması durumudur. Bu örnekten ilerlersek diyabet, anahtar işlevi gören İNSÜLİN hormonu yetersizliğine ve/veya insülinin etkilediği reseptörlerin (hücre kapısındaki kilidin) bozukluğuna bağlı gelişmektedir.
 

Kaç tip diyabet vardır? Diyabet sıklığı ne kadardır?
Nedenlerine göre bir çok diyabet tipi olmakla birlikte diyabet vakalarının çok büyük bir kısmını Tip 1 ve Tip 2 diyabet vakaları oluşturmaktadır.
 

Tip 1 Diyabet
Daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde görülür. Tip 1 diyabet, pankreasta bulunan ve insülin üreten beta hücrelerinin otoimmün bir süreç (vücudun bağışıklık sisteminin kendi hücrelerini tanıyamaması) sonunda zedelenmesi ile meydana gelmektedir. Mutlak veya görece bir insülin yetersizliği olduğundan hastalar ömür boyu insülin hormonunu dışarıdan (enjeksiyon yoluyla) almak zorundadırlar. Bu nedenle Tip 1 diyabet İnsüline Bağımlı Diyabet (Insulin Dependent Diabetes Mellitus=IDDM) olarak da isimlendirilmektedi r. Genel olarak toplumdaki diyabet vakalarının %10’unu Tip 1 Diyabet vakaları oluşturmaktadır. Çocukluk çağında Tip 1 diyabet sıklığı ülkeler (bölgeler) arasında farklılık göstermekte ve her yıl 15 yaş altındaki 100.000 çocuktan 1-42’sinde diyabet gelişmektedir. Tip 1 diyabet genel olarak kuzey ülkelerinde daha sık görülmektedir.
 

Tip 2 Diyabet
Sıklıkla erişkinlerde ve şişman (obes) kişilerde görülmektedir. Tip 2 diyabetli hastalarda insülin salgılanmasındaki yetersizlikten çok dokulardaki insülin reseptörlerindeki direnç (rezistans) sonucunda glükoz metabolizması bozulmaktadır. Tip 2 diyabetin kuvvetli bir genetik yatkınlık zemininde geliştiği bilinmekle birlikte, genetik mekanizmalar tam olarak aydınlatılamamıştır. Tip 2 diyabetliler hastalıklarının başlangıcında ve sıklıkla çok uzun bir süre insülin ihtiyacı olmaksızın yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Bu nedenle Tip 2 diyabet İnsüline Bağımlı Olmayan Diyabet (Non-Insulin-Dependent Diabetes Mellitus= NIDDM) olarak da isimlendirilmektedi r. Genel olarak erişkin nüfusta %4-8 oranında Tip 2 diyabet görülmektedir.
 

 

Diyabetin bulguları nelerdir?
Diyabete bağlı klinik bulgular vücuttaki karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasının bozulmasına bağlıdır. İnsülin eksikliği ve/veya insülin direnci nedeniyle hücrelere giremeyen glükoz belli bir serum düzeyini (180mg/dl) aştığında idrarla atılmaya başlar. Böbreklerden atılan glükoz beraberinde sıvı atılımını da arttırır ve sonuçta ÇOK VE SIK İDRAR YAPMA (POLİÜRİ) olur. Vücut, poliüri ile olan sıvı kaybını karşılamak için ÇOK SU İÇİLİR ve bu da POLİDİPSİ olarak isimlendirilir. Organizma, enerji kaynağı olarak glükozu kullanamayınca bir taraftan İŞTAH ARTAR diğer taraftan yedek enerji depoları olan yağlar ve proteinler yıkılmaya başlar ve bunun sonucunda iştah artmasına rağmen KİLO KAYBI olur. Bu klasik bulguların dışında diyabet hastalarında ÇABUK YORULMA, GÖRME BULANIKLIĞI, SIK DERİ ENFEKSİYONU, KADINLARDA VAJİNAL MANTAR ENFEKSİYONU gibi bulgular da görülür.

Diyabet tanısı nasıl konur?
Diyabet tanısı, çeşitli uluslararası kuruluşların (WHO, Amerikan Ulusal Diyabet Veri Gurubu=NDGG) belirlediği ölçütlere göre konmaktadır. Bu ölçütler:
 

      Klasik diyabet bulguları olan bir kişide herhangi bir zamanda ölçülen plazma glükoz düzeyinin 200 mg/dl\\\'ye eşit ya da üzerinde olması,

      En az 8 saatlik aç (kalori almayan) bir kişide plazma şekerinin 140 mg/dl\\\'ye eşit ya da üzerinde olması. Yakın zamanda Amerikan Diyabet Birliği açlık kan kekeri sınırını 126 mg/dl\\\'ye eşit ya da üzerinde olarak belirlemiştir.

      Şeker yükleme testinde (OGTT) 2. saatdeki plazma glükoz düzeyinin 200 mg/dl\\\'ye eşit ya da üzerinde olması.

Gizli şeker nedir?
Halk arasında gizli şeker olarak isimlendirilen durum, normal glükoz dengesi ile diyabet arasındaki metabolik durumu ifade etmektedir. Normalde açlık plazma şekerinin 110 mg/dl olması gerekmektedir. İşte açlık plazma şekerinin 110 mg/dl\\\'nin üzerinde fakat 140 mg/dl\\\'nin altında (yeni kriterlere göre 126 mg/dl) olması bozuk glükoz toleransı olarak tanımlanmaktadır. Benzer şekilde şeker yükleme testi yapılan kişilerde 2. Saatdeki plazma glükoz düzeyininin 140 mg/dl\\\'nin üzerinde fakat 200 mg/dl\\\'nin altında olması da bozuk glükoz toleransı olarak isimlendirilmektedi r. Bu durumdaki kişilerin gün boyu kan şekerleri normaldir ve diyabetin klasik bulguları görülmez. Bununla birlikte bu kişiler Tip 2 diyabet için en riskli grupta olduklarından yaşam biçimlerini yeniden düzenlemeleri gereklidir.

12
Tıp / SİNÜZİT..
« : Temmuz 16, 2008, 09:23:15 ÖS »
SİNÜS - AĞRl, BASINÇ, AKINTI


Yardım edin sinüslerim beni öldürüyor! Bunu daha önce hiç söylediniz mi?. Eğer cevabınız hayır ise siz çok şanslısınız demektir. Çünkü her yıl milyonlarca lira sinüs problemleri için harcanmaktadır (Burunda dolgunluk, baş ağrısı ve burun akıntısı).

HERKESİN SİNÜSÜ VAR MIDIR?


Evet, yeni doğmuş bir bebeğin bile çok küçük olsa dahi sinüsleri vardır. Başlangıçta bezelye büyüklüğünde olan bu boşluklar burnun içinden yüz ve kafatası kemiklerinin içine doğru genişleyen boşluklardır. Çocukluk ve genç erişkinlik çağında büyümeye ve genişlemeye devam eder. Hava cepleridirler. Burnun iç yüzünü kaplayan zarın aynısı tarafından kaplanmaktadırlar ve bir kurşun kalem başı büyüklüğünde açıklarla burun boşluğuna bağlanırlar.

SİNÜSLER NE İŞE YARAR?


Sinüsler normal salgı (mukus) oluşturan burun, sisteminin bir parçasıdır. Normal olarak burun ve sinüsler günde yaklaşık olarak yarım litre mukus salgılar. Üretilen mukus burun örtüsü (mukoza) üzerinde hareket ederek toz parçacıklarını, bakterileri ve diğer havayla taşınan partikülleri süpürür ve yıkarlar. Daha sonra bu mukus geriye boğaza süzülür ve yutulur. İçindeki parçacıklar ve bakteriler mide asidi tarafından parçalanır. Birçok insan bunun farkında değildir çünkü normal bir vücut fonksiyonudur.

BURUN GERİSİNE AKINTl NE DEMEKTİR?


Burun içi; hava kirliliği tarafından, allerjiye neden olan maddeler tarafından, dumanla veya virüsler tarafından rahatsız edildiğinde normalden çok fazla mukus üretir. Bu burun zarlarındaki allerjik maddeyi yıkayıp uzaklaştırmak amacıyla bol miktarda üretilmiş, berrak su gibi bir salgıdır. Burun arkasına doğru su gibi bir salgı oluşur. Arkaya akıntının en önemli nedeni bu olaydır. Bir başka tipte ise mukus yapışkan ve kıvamlıdır. Bu, hava yollarının çok kuru olduğu ve zarların yeterince sıvı salgılıyamadığı durumlarda görülür. Bakteriler tarafından oluşturulan enfeksiyonlarda da yapışkan ve kıvamlı mukus gözlenir aynı zamanda cerahatten dolayı mukusun rengi sarı veya yeşil olabilir.

SİNÜS NEDİR?


\\\"-it\\\" eki tıpta enfeksiyon veya enflamasyonu ifade eder. Bu nedenle sinüzit, sinüslerin enfeksiyonu veya enflamasyonudur. Tipik bir akut sinüzit vakası soğuk algınlığı veya allerjik bir atak sonucunda fazla miktarda mukus salgılanması ile ortaya çıkar. Zarlar o kadar çok şişebilir ki sinüslerin küçük açıklıkları kapanır. Hava ve mukus burun ile sinüsler arasında rahat hareket edemezse mukus sinüsler içinde birikir ve basıncın artmasına neden olur. Hangi sinüsün etkilendiğine bağlı olarak yüzde veya alında üzerine basmakla oluşan, gözler arasında veya gerisinde, yanaklarda ve üst dişlerde ağrıya meydana gelir. Çıkışı kapalı ve mukus dolu bir sinüs bakterilerin üremesi için çok uygun bir ortamdır. Soğuk algınlığı normalden fazla sürerse ve sümüğün rengi yeşil-sarıya dönerse veya garip bir tat oluşursa muhtemel bakteriyel enfeksiyon gelişmiştir. Akut sinüzit olgularında yüzdeki ve alındaki ağrı çok kötü olabilir. Sinüs çıkışının uzun süre kapandığı durumlarda kronik sinüzit gelişir. Baş ağrısı az görülür ancak akıntı ve kötü koku devam eder. Enflamasyonun çok aşırı olması sonucunda polip adı verilen oluşumlar gelişir. Bazı sinüzit olguları üst dişteki enfeksiyonun sinüse geçmesi sonucunda oluşur.

 

SİNÜZİT TEHLİKELİ MİDİR?


Sinüzit olgularının büyük çoğunluğu tıbbi tedaviye cevap verir ve tehlikeli değildir. Bununla birlikte sinüs içindeki bir enfeksiyon hem göze hem de beyne çok yakındır. Enfeksiyonun göze veya beyine yayılması çok nadirdir. Enfeksiyonlu sinüslerden akan mukus akciğerler için sağlıklı değildir. Böylece sinüzit; bronşit, kronik öksürük veya astımı ya azdırır yada bunların ortaya çıkmasına neden olur.

SİNÜZİT BAŞ AĞRISI NEDİR?


Soğuk algınlığı sırasında veya burun örtüsü şiştiği ve burnun aktığı zamanda veya burun sümükle dolu olduğunda yüzde, yanaklarda, alında veya göz çevresinde ortaya çıkan baş ağrısı muhtemelen sinüzit ağrısıdır. Sinüs enfeksiyonu buna neden olur. Bir başka tür sinüs baş ağrısı ise uçak inmek üzere alçaldığı zaman ortaya çıkar. Bu özellikle soğuk algınlığınız veya aktif allerjiniz varsa belirgin olur (buna \\\"Vakum Baş Ağrısı\\\" denilir). Maalesef sinüs baş ağrısıyla karıştırılabilecek birçok başka neden vardır. Örnek olarak migren ve diğer damar kaynaklı baş ağrıları veya gerginlik baş ağrısı hem alın ve göz çevresinde ağrı oluşturması hem de burun akıntısına da neden olabilmelerinden dolayı sinüzit ile karıştırabilirler. Ancak bu tip baş ağrıları doktor müdahalesi olmadan kısa sürede gelip geçerler. Doktor müdahalesi olmadan uzun süren ve ancak antibiyotik tedavisiyle düzeltilebilen sinüzitten farklıdırlar. Bununla birlikte arada sırada gelen, bulantı ve kusmaya neden olan baş ağrısı daha ziyade migren baş ağrısıdır. Şiddetli, sık ve uzun süren baş ağrılarının tanısı için mutlaka doktora baş vurulmalıdır.

KİMLER SİNÜS PROBLEMİYLE KARŞILAŞIRLAR?


Gerçekte herkes sinüs enfeksiyonu geçirebilir ancak bazı gruplar daha hassastırlar.

   1.

      Allerjisi olanlar : Bir allerji atağı soğuk algınlığı gibi mukozanın şişmesine, sinüs kanallarının kapanmasına, mukus akımının engellenmesine ve bakteri enfeksiyonuna neden olur.
   2.

      İyi nefes almayı ve mukus akışını engelleyecek yapısal burun bozuklukları olanlar : Örnek olarak kırık bir burun veya septum deviasyonu (septum burun delikleri arasında burnu sağ ve sol olmak üzere ikiye bölen kıkırdak bir yapıdır. Bunun bir tarafa doğru eğilmesine deviasyon denir.)
   3.

      Sık sık enfeksiyona maruz kalanlar: Okul öğretmenleri ve sağlık personeli hassastır.
   4.

      Sigara içenler: Tütün dumanı, nikotin doğal direnç mekanizmasını bozarlar.

DOKTOR SİNÜSLERİM İÇİN NE YAPACAKTIR?


Doktorunuz size soluk alıp vermeniz, burun akıntınızın rengi ve kokusu ve hangi olayların (günün hangi saatinde veya hangi mevsiminde ) bu bulgulara neden olduğu ile ilgili sorular soracaktır. Baş ağrınızı tarif etmeye hazır olun; Ne zaman ve hangi sıklıkta olduğu, ne kadar sürdüğü, bulantı, kusma, görme bozukluğu, veya burun tıkanıklığı ile ilişkili olup olmadığı. Kulak Burun Boğaz uzmanı özellikle mukozanın görünüşüne ve salgının niteliğine dikkat ederek kulağınızı, burnunuzu, ağzınızı, dişlerinizi, ve boğazınızı muayene edecektir. Burnunuzdaki hassasiyeti inceleyecektir. Bazı durumlarda sinüslerinizin röntgen fılmi gerekli olabilir. Tedavi doktorunuzun koyduğu teşhis ile bağlantılı olacaktır. Enfeksiyonlar için antibiyotik tedavisi veya cerrahi müdahale bazen de her ikisi birden gerekebilir. Akut sinüzit çoğunlukla antibiyotik tedavisine yanıt verirken kronik için genellikle cerrahi müdahale gerekmektedir. Son yıllarda uygulanan Fonksiyonel Endoskopik Sinüs Cerrahisi (FESS) bu hastalıkların çözümünde uygulanan basit bir tekniktir. Sonuçlar oldukça başarılıdır. Eğer bulgular allerji, migren veya sinüzite benzeyen bir başka nedenden dolayı ise doktorunuz alternatif bir tedavi planı uygulayacaktır.

SİNÜSLERİM İÇİN BEN NE YAPABİLİRİM?

    *

      Allerjiniz varsa bunu kontrol edin. Soğuk algınlığı olduğunuz zaman buharla nemlendirici kullanın. Yatağınızın baş tarafı daha yükseltilmiş bir şekilde uyuyun. Dekonjestanlar kullanılabilir ancak içlerindeki kimyasal maddeler adrenalin gibi etki gösterebileceğinden yüksek tansiyonu olanlarda riskli olabilir. Aynı zamanda bunlar uykusuzluğa neden olan uyarıcıdırlar. Kullanmadan önce doktorunuza baş vurun.
    *

      Burnunuzu tahriş eden kirleticilerden, özellikle sigara dumanından uzak durun.
    *

      Dengeli beslenin, düzenli egzersiz yapın.
    *

      Enfeksiyonu olduğunu bildiğiniz insanlarla ilişkilerinizi sınırlamaya çalışın bu olmuyorsa bir takım önlemler alın (el yıkamak, ortak havlu ve önlük kullanmamak).
    *

      Birçok reçetesiz sinüs ilacı satılmaktadır ancak uygun bir tanı koyulmadan bunları kullanmak doğru değildir. En iyisi sizi muayene eden ve sizin şikayetlerinizi bilen doktorunuzun verdiği ilaçları kullanmaktır.

13
Tıp / ANEMİ (KANSIZLIK)
« : Temmuz 16, 2008, 09:21:51 ÖS »
Anemi (kansızlık) pekçok farklı şekilde tanımlanabilen kan rahatsızlığı olarak bilinmektedir. Bu kan rahatsızlığını kırmızı kan hücrelerinin fonksiyonlarında ve sayısındaki anormallik şeklinde ifade edebiliriz. Kırmızı kan hücreleriniz kırmızı rengini hemoglobinden alır, demir içeriği zengin protein oksijeni ciğerlerden vücudun diğer bölgelerine taşır. Anemi kırmızı kan hücrelerinin sayısını azalttığında ya da hücrelerin taşıyabileceği hemoglobin miktarını azalttığında vücudunuzun dokuları oksijenden yoksun kalır. Oksijen eksikliği tipik anemia türleri bulgularını üretir.Bu anemi bulguları: güçsüzlük, aşırı yorgunluk, solgun bir ten, nefes darlığı, düsensiz kalp atışıdır. Hatta çok şiddetli anemi felç, kalp krizi ve kalp tıkanıklığına da yol açabilmektedir. Demir eksikliği gibi bazı anemi türleri doğrudan kendileri rahatsızlığı yaratırken bazı anemilerde ise ardında dalak büyümesi ya da anti kanser ilaçlarının alımıyla sonuçlanan hemolitik anemia gibi bir hastalık yatmaktadır. Bazı anemi hastalıkları kolayca tedavi edilebilirken bazıları ise kronik ve hayatı tehdit edicidir. Sağda sağlıklı yapıdaki kan hücrelerini görüyorsunuz. Aynı biçimde ve büyüklükteki kırmızı kan hücreleri normal bir büyüme ve hemoglobin üretimini oluşturuyor.

Demir Eksikliği Anemisi

Tanım olarak düşük miktarda demire bağlı olarak kanın kırmızı hücrelerindeki azalmadır. Kansızlığın en sık görülen şekli budur. Demir, kanda oksijen taşıyan pigment olan hemoglobinin önemli bir parçasıdır. Demir eksikliğinin nedenleri :

    * Diyette az miktarda alınma,
    * Vücut tarafından az miktarda emilimi
    * Kronik kanamalar (ağır adet kanaması dahil)

Örneğin: burun kanamaları, hemoroid, mide yada barsak ülseri, polip, gastroenterial kanser gibi … Çocuklarda kurşun zehirlenmesi sonucunda da demir eksikliği anemisi görülür. Vücutta ve kemik iliğindeki demir depolarının harcanması sonucu kansızlık yavaş yavaş gelişir. Genellikle kadınlarda demir depoları daha azdır.

Yüksek risk grubu içerisinde doğurganlık çağında olan ve adet dönemi nedeniyle kan kaybı olan kadınlar, demir ihtiyacı artmış gebe veya emziren kadınlar, çocuklar ve diyetinde yeterli oranda demir bulunmayan kişiler bulunmaktadır. Kan kaybına bağlı risk faktörü arasında peptik ülser, barsak kanseri, rahim kanseri, uzun dönem aspirin kullanımı sayılmaktadır.

Demire bağlı aneminin kendine özel bulgular nelerdir ?

    * Yiyecek dışındaki şeylere istek. Örneğin: toprak, buz, kireç taşı, nişasta gibi…
    * Ağız kenarında ve tırnaklarda çatlaklar
    * Tırnaklarda biçimsizlik: kaşık biçimi almaları gibi…
    * Tahriş olmuş dil

Günlük demir gereksinimi ve kaybı ne kadardır?

Günlük demir gereksinimi 1-3 mgr. kadardır. Bunun % 5-10 duedenum ve proksimal ince barsaktan emilir. Günlük kayıp 1 mgr dır. Ter, dışkı, idrar, dökülen hücreler ile kaybedilir. Gereksinim bebeklik, hamilelik, ağır hastalık ve emzirme dönemlerinde artar.

Hangi besinler demir açısından zengindir?

Kırmızı et, karaciğer, balık, kuru üzüm ve yumurta sarısı demir açısından zengin gıdalardır. Un, ekmek ve tahıllar demir ile zenginleştirilmiş olabilir.

Demir eksikliği anemisi düşünülen hastalarda yapılması gereken başlıca tetkikler neler olmalıdır?

Tam kan sayımı, serum demiri, serum demiri bağlama kapasitesi, transferin saturasyonu, serum ferritin düzeyi, dışkıda gizli kan ve periferik yaymadır. Tam kan sayımında düşük hemoglobin ve hematokrit değeri, kanda düşük ferritin düzeyi, kanda total bağlama kapasitesi ve kan kaybını değerlendirmek açısından dışkıda gizli kan görülebilir.

Tedavi olarak ne uygulanır?

Ağızdan demir tedavisinde kullanılan demir formları demirsülfat, demir glukanat ve demir fumorattır. Demir tedavisine başladıktan iki ay sonra hemoglobin düzeyi normale dönecektir, ancak çoğunlukla kemik iliğinde olan demir depolarını doldurmak amacı ile tedaviye 6-12 ay daha devam edilmelidir.

Damar içerisine veya kas içerisine uygulanabilecek demir ilaçları da ağızdan alıma dayanamayan hastalarda kullanılabilir. Tedavi ile birlikte kan sayımı iki ay içerisinde normale dönecektir.

İlaç kullanılırken dikkat edilecek noktalar nelerdir ?

En iyi demir emilimi aç karnına olmasına rağmen pek çok insan buna katlanamaz ve gıda ile almak ister. Süt ve sütlü mamüller demir emilimini engelleyeceğinden ilaç ile birlikte alınmamalıdır. C vitamini demir emilimini artırırken hemoglobin üretiminde de önemli yer tutar. Diyet ile alınacak miktar yeterli olmayacağından gebelik ve emzirme dönemi sırasında kadınların yeterli derecede demir almaları gerekir.

Folik Asit Eksikliğine Bağlı Anemi

Vücudun yeterli kırmızı hücreleri yaratmak için folik aside ihtiyacı vardır. Folik asit olmadığı durumlarda kan hücresi üretimi azalmaya başlar. Bu durum sonunda anemi görülür. Folik asitin emilimini ve metabolizmasını etkileyen en önemli madde alkoldür. Bu sebeple folik asit eksikliğine bağlı anemi en çok alkoliklerde görülür. Ayrıca keçi sütü ile beslenmekte folik asiti düşürür. Diğer nedenler bağırsak hastalıkları, ağızdan alınan doğum kontrol hapları, kanser için alınan çeşitli ilaçlar ve epilepsi.

Folik Asit Eksikliğine Bağlı Aneminin kendine özgü bulguları nelerdir ?

    * İshal
    * Depresyon
    * Şişmiş ve kırmızı bir dil

Vitamin B-12 Eksikliği Anemisi

B-12 vitamininin emilimi mide de gerçekleşir. Bu emilimin gerçekleşmesi için mide B-12 asıl faktörü denilen bir maddeyi salgılaması gerekir. Bu faktörün eksikliği bu vitaminin eksikliğine neden olur. B-12 vitamini kırmızı kan hücrelerinin kemik iliğinden üretilmesi için gereklidir. Yetersiz miktar anemiye neden olur. Bu tarz anemi daha çok hayvan ürünleri yemeyen vejeteryanlarda ve mide rahatsızlıklarında (atrofik gastrit) görülür.

Bu Aneminin kendine özgü bulguları ?

    * Eller ve ayaklarda ürperme
    * Bacaklarda, ayaklarda ve ellerde duyu kaybı
    * Sarı ve mavi renklerle ilgili olarak renk körlüğü
    * Şişmiş ağrıyan ve yanan bir dil
    * Kilo kaybı
    * Kararmış cilt
    * İshal
    * Düzensizlik
    * Depresyon
    * Entellektüel fonksiyonların azalması

Aylık Kanamalar da Kansızlık Nedeni

Aylık kanamalar da kansızlık problemini gündeme getirdiğini belirten Prof. Dr. Ferhanoğlu, kadınların aylık normalde olması gereken kan kaybıyla, kansızlığa yol açabilir denilen kan kaybı arasındaki farkı şöyle açıkladı:

“Tabii her kadın belirli bir yaştan sonra belirli bir süre kanar. Aslında direk karşı karşıya gelip kanamasının ne kadar olduğunu sorduğumuzda, çoğu kadın bunu normal olarak ifade eder. Çünkü kıyaslayabileceği bir örneği yoktur. Beş günü geçen adet kanamaları ve çok aşırı sızmalara yol açacak kanama, normalden fazla kanama olarak algılanmalı, bir de mutlaka bir kadın doğum uzmanıyla görüşülüp, nedeninin bulunup tedavi edilmesi gerekir.”

Prof. Dr. Ferhanoğlu, şöyle devam etti: “Kansızlık tanısı konulan erkeklerde beslenme ile ilgili öneriler sunmadan önce kansızlığın neye bağlı olduğunu bilmek gerek. Eğer bir erkek ve demir eksikliğine bağlı bir kansızlığı varsa yine aynı şeye dönüyoruz. Eksikliğin neden olduğunun tespiti gerekiyor. Özellikle erkek olduğu için altta yatan nedenin çok iyi aydınlanması ve tedavinin ona göre yönlendirilmesi, beslenme alışkanlığının da ona göre tavsiye edilerek düzeltilmesi gerekiyor. Yani nedeni bulunmayan kansızlık henüz çözülmüş kansızlık anlamına gelmiyor.”

Erkeklerdeki Nedenler

Kadınlarda erkeklere oranla 5-10 kat fazla olan kansızlık sorunu ile ilgili olarak erkeklerdeki kansızlık probleminin altında yatan nedenler hakkında Prof. Dr. Ferhanoğlu, şunları söyledi: “Kadınlarda çoğunlukla jinekolojik kanamalar, adet düzensizlikleri önemli bir neden olduğu için çok rahatlıkla ve kolaylıkla düzeltilebilir bu neden. Halbuki erkekte de kansızlık söz konusuysa, kansızlığın demir eksikliğiyle ilişkisi, öyle bir fizyolojik olayın abartılması da söz konusu olmadığına göre, midenin, bağırsağın ülserleri, midenin bağırsağın polipleri, kanserleri dikkate alınmalı. Ve kaybın nedeni her kansızlıkta olduğu gibi çok iyi belirlenmeli. Diğer taraftan kansızlık tedavi edilirken, örneğin demir eksikliği varsa, demir eksikliği tedavi edilirken, diğer taraftan demir eksikliğine yol açan ana nedene ulaşılmalı ve o nedenin tedavisi yapılmalıdır. Bu anlamda da örneğin kolon tümörleri, polipler, ileri yaş grupta küçük damar genişlemeleri dediğimiz olayları çok net ortaya koyup onların tedavisi söz konusu olmadıkça uzayan ve hatta geciken tedavilerle karşı karşıya kalabiliriz.”

Beslenme

Kansızlık problemi saptanmış kişilerin beslenmesinde dikkat etmesi gereken noktaları Prof. Dr. Ferhanoğlu, şöyle açıklıyor: “Öncelikle kansızlık probleminin neye bağlı olduğunu bilmek lazım. Eğer kansızlık demir eksikliğine bağlıysa, demir eksikliğini beslemenin temeli hayvani gıdaların artırılmasıdır, kırmızı et ve etli gıdaların artırılmasıdır. Bitkisel gıdalarda demir yok mudur? Bitkisel gıdalarda da tabiki demir vardır. Ama bitkisel gıdalardaki demirin emilimi çok daha güçtür. O anlamda eğer altta yatan neden bir demir eksikliğiyse kırmızı et ve hayvani gıdaların artırılması önerilir.”

Türkiye’nin bir numaralı ölüm nedenleri kalp hastalıkları. Kolesterol nedeniyle insanların kırmızı etten giderek kaçarak, daha az tükettiğini ve buna bağlı olarak kansızlık problemini yaşayanlarada sık rastlandığını dile getiren Prof. Dr. Ferhanoğlu, şöyle devam etti: “Örneğin kalp hastası olduğu için yıllarca et yememiş ve zaten jinekolojik kanamalarla veyahut çeşitli kayıpları olan kadınlarda, kalp yetersizliğinin sonucu ortaya çıkmış demir eksikliğine bağlı derin kanamalar görmek bu dönemde çok mümkün.”

Bölgesel yeme alışkanlıklarının da kansızlığa bir artı getirisi olduğuna değinen Prof. Dr. Ferhanoğlu, şunları söyledi: “Bölgesel faktörlerin kansızlıkta rol oynadığı mutlak bir şekilde söz konusu. Örneğin beslenmeyi dikkate aldığımızda, çay içimi fazla olduğu bölgelerde belki bir ölçüde çayın emilimi etkilemesi nedeniyle bir kansızlıktan söz etmek mümkün. Et tüketiminin fazla olduğu yörelerde kansızlık daha az görülecek. Tam tersi bitki ve sebze üretimi ağırlıklı olan yörelerde veyahut vejeteryan alışkanlığı olan kişilerde kansızlık çok daha yüksek oranda görülebilecektir.”

Prof. Dr. Ferhanoğlu, çocukluk dönemindeki değişik alışkanlıklarla ilgili olarak şöyle devam etti: “Avrupa tıbbına Türkler tarafından nerdeyse tanıtılmış bir konudur. Anadolu’da çeşitli kesimlerde toprak yemek, kil yemek, kireç yemek, aşırı buz yeme türünden sapmış iştah dediğimiz bir durum söz konusu olabilir ve böyle bir alışkanlık birlikte demir emilimini etkilediği için demik eksikliğinin çok sık görülmesine yol açabilir.”

Şişman insanlarda da demir eksikliği görülebildiğini belirten Prof. Dr. Ferhanoğlu, “kalorisi fazla gıda ile beslenme kansızlığı tamamiyle ortadan kaldırıyor anlamına gelmez, şişmanlar da aşağı yukarı eşit düzeyde diğer grupla kansızlıkla karşılaşma olasılığına sahip” dedi.

Kalıtımsal mı?

Kalıtımsal ve kalıtımsal olmayan çok çeşitli kansızlık nedenleri olduğunu belirten Prof. Dr. Ferhanoğlu, konu ile ilgili söyle devam etti: “Annesinin kansız olması o ihtimali de akla getirmektedir. Dolayısıyla kansızlığı yapan nedenin belirlenmesi, kalıtımsalsa ona göre bir tedavi

Demir Hapları

Tedavide kullanılan demir hapları ile ilgili olarak Prof. Dr. Ferhanoğlu, şu noktalara değindi: “Demir eksikliği tanısı konulmuş bir hastada demir tedavisi yapılmalı. Malesef yanlışlıkla hala Akdeniz Anemisi’ni demir eksikliğiyle tedavi edilmesi söz konusu. Dolayısıyla anemide birinci koşul, anemiyi yapan nedenin çok net ortaya konulmasıdır. İkinci basamak; eğer demir eksikliği anemisiyse hastada, bir taraftan demir tedavisine başlarken, ikinci ve çok önemli bir neden; demir eksikliğinin neden ortaya çıktığıdır. Beslenme sorunuysa iyi bir şeyle beslenmenin düzeltilmesi. Mide bağırsaktan kayıp söz konusuysa, bunun bulunup ortadan kaldırılması... Jinekolojik kayıpsa, bir jinekoloji uzmanıyla birlikte problemin çözülmesi. İyi bir tedavi ve tekrarlamayan bir tedavi için şart.”

14
Tıp / A\\\'DAN Z\\\'YE İLK YARDIM
« : Temmuz 16, 2008, 09:17:42 ÖS »
dan Z ye İlkyardım

Temel Yaşam Desteği

Ani ölümlerde yaşam kurtarıcı etkisi kanıtlanmış olan bu uygulama, ilkyardımın en önemli ayaklarından birini oluşturuyor.

Yöntem, elektrik çarpması, boğulma, donma, göğüs ya da boyuna gelen ani darbe gibi kazalarda gelişebilen ani solunum veya kalp durmasında kullanılan bir tekniktir.



1- TEHLİKE
Kendiniz, hasta ve olay yerindekilerin güvende olduğundan emin olun
Tehlike yoksa; hastanın ya da yaralının yanına giderek diz çökün. Tehlike varsa; ambulans çağırın, güvenli bölgede bekleyin ve ambulans ekibine bilgi verin.

2- BİLİNÇ
Hastayı bir kol boyu mesafeden omuzlarından yavaşça sarsın ve “iyi misiniz” diye seslenin. Yanıt veriyorsa konuşarak sorunu anlayın. Yanıt vermiyorsa hastayı sert bir zemin üzerine sırt üstü çevirerek yardım isteyin.

3- HAVAYOLU
Hastanın başını geri, çenesini ise yukarı iterek havayolunu açın

4-SOLUNUM
Havayolunu açık tutarak “Bak, dinle, hisset” yöntemiyle solunumu kontrol edin
Solunum normal değilse ambulans çağırın. Solunum normalse ambulans çağırdıktan sonra hastalı yan çevirerek solunumun sürekliliğini gözleyin.

5- KALP MASAJI
* Bir elinizin topuğunu hastanın göğsünün ortasına yerleştirin
* Diğer elinizin topuğunu elinizin üstüne yerleştirin
* Parmaklarınızı kenetleyin ve baskı noktasının kaburga üzerine kaymadığından emin olun
* Hastanın göğsünü 90 derece açıyla 4-5 cm bastırın. (30 kez)
* Bırakırken ellerinizi hastanın göğsünden ayırmayın
* Dakikada 100 masaj hızıyla devam edin
* Baskı ve bırakma süreleri eşit olmalıdır

6-SUNİ SOLUNUM
* Havayolunu baş geri, çene yukarı yöntemiyle tekrar açın. Alındaki elinizin baş ve işaret parmaklarıyla burun ucundaki yumuşak kısmı kapatın
* Çeneyi yukarı iterken ağzı açın
* Normal bir nefes alın ve dudaklarınızla hastanın ağzını örtün
* Hastanın ağzına yavaşça üfleyin ve göğsünün yükseldiğini görün 1’ saniye normal nefes verin.
* Baş geri, çene yukarı pozisyonunda ağzınızı hastanın ağzından uzaklaştırın ve göğsünün tekrar indiğini gözleyin
* Tekrar bir normal nefes alın ve deminki gibi hastanın ağzına üfleyin
* (30 Kalp masajı ve 2 suni solunum uygulayın)  





Bayılma ve sinir krizinde ilkyardım

Bayılmada önemli noktalardan biri, kişinin kusarak hava yolunu tıkamasıdır. Bu nedenle ambulans gelene kadar hastanın gözlem altında tutulması gerekir.

Bayılmalarda ve sinir krizlerinde önce baş geri çene yukarı yöntemiyle havayolu açılır. Solunum normal değilse “Temel Yaşam Desteği” uygulanır.

Bayılmalarda kusarak hava yolunu tıkaması riskine karşı, sinir krizlerinde ise yalnız kalacaksa hasta, iyileşme pozisyonuna getirilir. Çeşitli tipleri olan iyileşme pozisyonunda, havayolunun açık olması, göğsün solunumu engelleyecek şekilde baskılanmaması ve kolun altta kalmaması anahtar noktaları oluşturur.




HASTAYA İYİLEŞME POZİSYONU VERMEK

* Hastanın varsa gözlüğünü çıkarın
* Yanına yanına diz çökün ve iki bacağını düzgünce uzatın
* Size yakın olan kolu yana açın, dirsekten yukarı doğru katlayın
* Diğer elinin sırtını size yakın olan yanağına yaslayın, diğer elinizle size uzak olan bacağı dizden katlayın
* Hastayı kendinize doğru çevirin
* Üstteki bacağın kalçadan ve dizden kıvrılmış olmasına dikkat edin
* kafayı geri itin

Sinir krizlerinde bütün bunlara ek olarak stres nedeninin ortamdan uzaklaştırılması gerekir. (Örneğin; Sinir krizi bir tartışma sonucu geldiyse tartıştığı kişiden uzaklaştırılır.)  
 
 



Sara ve havale nöbetinde ilkyardım

3 ay ile 6 yaş arasındaki çocuklarda vücut ısısının 38.5 dereceyi aşmasıyla oluşan havale ile epilepsi yani sara hastalığında görülen nöbetlerde bilinç kaybı ön palana çıkar.

Nöbetlerde hasta önce kasılır, nefes alamaz, morarır, bilinci kapanır, yere düşer, kasılıp kalır ve çoğunlukla çırpınmaya başlar. Bu sırada idrarını kaçırabilir, artan tükürük salgısı nedeniyle ağzından köpük gelebilir. Bu tür nöbetlerin en büyük risklerinden biri de bilinç kaybıyla gelişen düşmelerde meydana gelen yaralanma ve ölümlerdir.

Sara ya da havale nöbetlerinde de diğer ilkyardım uygulamalarında olduğu gibi solunum normal değilse, Temel Yaşam Desteği uygulanır. Bu nöbetlerdeki ilkyardımın püf noktasını ise çırpınan hastaya müdahale oluşturur. Çırpınan hastaya yaklaşım şöyle olmalıdır:



Çırpınmasını önlemeyin : Çünkü çırpınmanın hastaya zararı yoktur, öte yandan hareketleri durdurmaya çalışmak kas yırtılması gibi yaralanmalara neden olabilir.

Çevresini açın veya güvenli bir yere sürükleyin : Hasta çırpınırken yakınındaki sert ve sivri cisimlere çarparak yaralanabilir. Mümkünse etraftaki eşyayı, değilse hastayı uzaklaştırın

Başının altına yastık veya ceket koyun: Sert zemin üstünde nöbet geçiren hastanın kafası yere çarparak yaralanabilir. Bu nedenle başının altına yastık görevi görecek yumuşak bir malzeme koyun

Nöbet sonrası yana çevirin: Artan tükürük salgısı nedeniyle hastanın ağzında köpük oluşarak hastanın soluk yolunu tıkayıp boğulmasına neden olabilir. Bu nedenle nöbet sırasında değil ama nöbet sonrasında hastanın yana çevrilmesi gerekir.

Ambulans çağırın: Vakit geçirmeden ambulans çağırın. Ancak epilepsi hastası iyi tanıdığınız biri ise kontrol altında ise doktorunun önerisiyle her nöbette ambulans çağrılmayabilir.

Yalnız bırakmayın: Bilinç açılsa bile hastada bir süre sarhoşluk benzeri bir durum olacağından yalnız bırakılmamalıdır.

Ateşli havale nöbetlerinde ise giysilerini çıkarıp pencereyi açarak çocuğun vücudunun soğumasını sağlayabilirsiniz. Dirençli durumlarda normal banyo suyu ile duş aldırmak en iyi yöntemdir. Ateş düşünce havale durur ancak ateşin tekrar ve kısa sürede yükseleceğini unutmamak ve vakit geçirmeden ambulans çağırmak gerekir.  
 
 


Şok ve felçte ilkyardım

Kan dolaşımının ihtiyacı karşılayamaz duruma gelmesi şok, beyin dokusunun hasar görmesi ile vücudun bir kısmı ya da tamamının işlev bozukluğuna uğraması ise felç yani inme olarak tanımlanıyor.

Baş dönmesi, göz kararması, sıcak basması veya üşüme, terleme, solukluk, hareketsizlik ve giderek bilinç kaybı gibi belirtilerle gelişen şok ölümle sonuçlanabilen ciddi bir sağlık sorunu. Şiddetli baş ağrısı, kolunu ya da bacağı hareket ettirememe, gözü veya ağzı tam kapatamama gibi belirtilerle gelişen felç de ani ölümlere neden olabilir.

Şokta uygulanacak ilkyardımda da eğer solunum normal değilse ‘Temel Yaşam Desteği’ uygulanır. Hasta yalnız kalacaksa iyileşme pozisyonuna getirilir yani yan çevrilir.



Şok posizisyonu:Arı sokması gibi alerjik nedenler, kanama, kusma, ishal, büyük kemik kırıkları, geniş yanıklar ve fazla terleme gibi aşırı kan ve sıvı kaybından eminseniz hastanın ayaklarını 45 derece yukarı kaldırın.
Üzerini örtün: Hava sıcak olsa bile kan dolaşımının yetersizliği nedeniyle hastanın vücut ısısı tehlikeli bir şekilde düşebilir. Bu nedenle üzeri örtülür.
Gözlem altında tutun: Ambulans gelene kadar hasta gözlem altında tutulur.

Felç yani inmede de ambulans gelinceye kadar aynı ilkyardım uygulanır. Ancak halk arasında sıkça gözlendiği gibi felç gelen hastayı suyla ıslatmak, yıkamak doğru değildir.  
 


 --------------------------------------------------------------------------------
Boğulmada ilkyardım

Katı cisimle oluşan ancak tam tıkanmanın gerçekleşmediği boğulmada kişinin kendi refleksleriyle sorunu halletmesi beklenir. Çünkü müdahale edilirse tıkanıklık artabilir, bu nedenle kişiyi sakinleştirip öksürmeye teşvik etmek en doğru yaklaşımdır.

Ancak tam tıkanma varsa hastanın arkasında durup bir elle göğsünü destekleyerek öne eğilmesini isteyin. Diğer elinizin topuğuyla hastanın kürek kemiklerinin ortasına 5 kez kuvvetle vurun. Tıkanıklık açılmaz ise Heimlich manevrasına geçmek gerekir.

HEIMLICH MANEVRASI

* Hastanın arkasına geçip sarılın
* Bir elinizi yumruk yapıp hastanın göğüs kemiği ile göbeği arasına yerleştirin. Diğer elinizle bu yumruğu tutup 5 kez içe ve yukarı doğru ani baskı uygulayın
* Tıkanıklık açılınca işlemi durdurun
* Heimlich manevrası iç organlara zarar verebileceği için dikkatli olunmalıdır
* Hastayı sağlık kuruluşuna yönlendirin

Tıkanıklık açılmadıysa
* Tekrar sırta vurun
* Bu işlemleri 5’er kez olacak şekilde dönüşümlü olarak tekrarlayın
* Bilinç kapanırsa temel yaşam desteği uygulayın



SUDA BOĞULMADA İLKYARDIM

Mümkünse kişiyi suya girmeden kurtarın. (Elbisesinden çekin, can simidi, ip vb.. atın) Boğulmakta olan kişi panik içinde kendini kurtarmak isteyenlere sarılır ve onu da boğabilir. Ancak özel eğitimi yani cankurtaran lisansı bulunanlar suya girip boğulan kişiyi kurtarabilirler.

Bilinç Açıksa
* Kanaması varsa tampon yapın. Kırık varsa hareket ettirmeyin
* Sudan yatay halde çıkarın
* Kurulayın, ısıtın
* Ambulans çağırın

Normal solunum yoksa
* Sudan hemen çıkarın veya sudayken suni solunuma başlayın
* Ambulans çağırın

Solunum normalse
* Kanaması varsa tampon yapın
* Kırık varsa hareket ettirmeyin
* Sudan yatay halde çıkarın
* Kurulayın, ısıtın
* Ambulans çağırın  
 
 --------------------------------------------------------------------------------
Kanamalarda ilkyardım

Kısa sürede yüzde 20 düzeyinde yani ortalama 1 litre kan kaybı ölümle sonuçlanabilir.

Kanamalarda yapılacak ilk iş kanayan yerin üzerine varsa steril gazlı bez, yoksa herhangi bir bez, o da yoksa elle bastırmaktır. Kanayan bölgeyi kalp seviyesinin üzerine yükseltmek ve hareketsiz tutmak ve vakit kaybetmeden sağlık kuruluşuna başvurmak ilkyardımın diğer adımlarını oluşturur.

Kanamalarda kanayan yerin üzerine gazlı bez koyup üzerinden sargı bezi ile sıkıca bir kaç tur attırmaya tampon adı veriliyor. Açık kırık veya yabancı cisim varsa tampon yapılmaz.
Kol ve bacaklardaki ana atardamarlara yani baskı noktalarına bastırılarak kanın geçişi, dolayısıyla kanama durdurulabilir. Kolun iç yüzünde yani pazu kasının altı ve kasıkta nabız alınan yerler baskı noktalarını oluşturur.



Turnike
Bu yöntemlerle kanama durdurulamadığı ve ölüm tehlikesi oluşturduğu durumlarda son çare olarak turnike uygulanır. Turnike kol ve bacakta tek kemik olan kısımda geniş sargı ile bağlanır, kanama durana kadar sıkılır. Turnikenin bağlandığı saat kaydedilerek ambulans çağrılır ya da hasta sağlık kuruluşuna götürülür.  
 
 --------------------------------------------------------------------------------
Böcek ısırıklarında ilkyardım

Yılan, akrep, örümcek, çıyan, arı, kene ya da deniz kestanesi gibi hayvan ısırmalarında, hayvanın özelliği ilkyardımda belirleyici olur.

Yarayı su ve sabunla temizlemek, kanamayı durdurmak, yarayı gaz bezi ile kapatmak, bölgeyi kalp seviyesinden aşağıda tutmak, hastayı sarsılmayacak bir pozisyona getirerek ambulans çağırmak ya da hastayı sağlık kuruluşuna götürmek, böcek ısırığı veya sokmalarında genel yaklaşımı oluşturur.



Yılan, akrep, örümcek, çıyan sokması
* Bölgeyi sargı beziyle sıkıca sarın (Dolaşımı engellemeyecek şekilde)
* Yarayı kesinlikle kanatmayın
* Yarayı kesinlikle emmeyin

Arı sokması
* Arının iğnesini yara üzerinde arayın
* Varsa steril bir enjektör iğnesi ile çıkarın
* Cımbızla iğnenin ucunu tutmayın

Kene sokması
* Kene pensi kullanarak keneyi uzaklaştırın
Deniz kestanesi
* Dikenleri çıkarmaya çalışmayın
* Yarayı açık tutun  
 
 
 



--------------------------------------------------------------------------------
Yanıkta ilkyardım

İnsan vücudunun yüzde 60’ı su olmasına rağmen içerdiği yağ nedeniyle yanıcı özelliğe sahip.

Isı, ışın ve elektrik gibi nedenlerle dokuda meydana gelen hasar, yanık olarak nitelendiriliyor. Yanıkta ilkyardım, yanığın derecesine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Ancak yanıkta temel yaklaşım; ‘Soymak ve soğutmak’

1. Derece yanık
* Varsa sıcak giysileri çıkarın
* Yarayı oda sıcaklığındaki su ile soğutun
* Bölgeyi kalp seviyesinin üzerine yükseltin
* Bölgeyi hareketsiz tutun
* Yarayı açık bırakın
* Güneş sonrası solüsyonları kullanabilirsiniz.

2.Derece yanık
* Varsa sıcak giysilerini keserek çıkarın
* Yarayı oda sıcaklığında su ile soğutarak yaralı bölgeyi kalp seviyesinin üzerinde hareketsiz tutun
* Su keselerini patlatmayın
* Yanık örtüsü ile yarayı örtün ve sağlık kuruluşuna gidin.

3.Derece yanık
* Varsa sıcak giysilerini keserek çıkarın
* Yara hava ile temasla soğuyacaktır, su kullanmayın
* Bölgeyi kalp seviyesinin üzerine yükseltip hareketsiz tutun
* Varsa steril yanık örtüsü ile yarayı örtün ve ambulans çağırın.

Kimyasal madde yanığında ilkyardım
* Kimyasal madde sıvı ise akan ve basınçlı olmayan ılık su ile yıkayın
* Kimyasal madde toz ise bir bezle silkeleyin, sonra suyla yıkayın
* Bölgeyi kalp seviyesinin üzerine yükseltip hareketsiz tutun
* Yanığı örtün ve sağlık kuruluşuna gidin.



Elektrik Çarpmasında ilkyardım
* Kendiniz, hasta ve olay yerindekilerin güvende olduğundan emin olun. Yüksek voltajda 10m’den fazla yaklaşmayın
* Düşük voltajda elektrik devresini kesin ve varsa cerrahi eldiven giyin
* Hasta yanıt veriyorsa konuşun, yanıt vermiyor ve gerekiyorsa ambulans çağırın ve temel yaşam desteği verin
* Elektriğin vücuda giriş çıkış noktalarını kontrol edin
* Yaranın üzerini temiz bir örtüyle örtün ve ambulans gelene kadar hastayı yalnız bırakmayın.

Sıcak çarpmasında ilkyardım
* Hastayı gölge bir ortama alın, giysileri çıkarın
* Hastanın bilinci açık ise ılık su ile duş aldırın
* Bilinci kapalı ise ılık suyla ıslatılmış bezleri alnına, koltuk altına ve kasıklarına koyun
* Soğuk su ve buz, hastayı fazla soğutabileceği için sakıncalı olabilir.

Donmada ilkyardım
* Hastayı kuru ve kuytu bir yere alın
* Varsa ıslak giysilerini çıkarın ve üzerine sıcak örtü sarın
* Sıkan takıları çıkarın
* Yavaş ve dengeli ısıtın
* Ambulans çağırın veya sağlık kuruluşuna gidin
* Hastayı ovarak ısıtmak veya soba gibi güçlü ısı kaynaklarına yaklaştırmak sakıncalıdır ve hasta hareket ettirilmemelidir.  
 

 
 
 
 


 
 --------------------------------------------------------------------------------
Trafik kazalarında ilkyardım

Trafik kazalarında sıklıkla aracın motoru çalışmaya devam eder ve hasara bağlı yakıt ile yağ sızıntısı bu durumda yangına yol açabilir.

Aracın el freninin çekilmemiş olması, ilkyardım sırasında aracın hareket etmesi yoluyla, yeni yaralanmalara yol açabilir. Ayrıca akan trafik de ilkyardımcıları tehdit eder. Bu nedenle önce yoldaki trafik durdurulmalı, sonra aracın el freni çekilmeli ve kontak anahtarı kapatılmalı.

Trafik kazasında öncelikle yaralılar araçtan çıkarılmaya çalışılmakta ve böylece kalıcı sakatlıklara yol açılmaktadır. Aracın yanması gibi bir tehlike yoksa, yaralılar ambulans gelene kadar araç içinde tutulmalı, gerekli ilkyardım burada uygulanmalı, psikolojik destek verilmeli.



* Kazazedenin bilinci yerinde değilse ve gerekiyorsa Temel Yaşam Desteği verin.
* Kanama varsa durdurun, kırık olmadığından emin olun, kuşkulu durumlarda kırık varmış gibi davranın
* Yabancı cisim varsa sabitleyin ve yarayı temiz bir bez ile kapatın ve ambulans bekleyin

Parça kopmuşsa
* Kopan parçayı bir poşete koyun ve ağzını sıkıca kapatın
* İkinci poşete su ve buz koyun. İçinde parça bulunan poşeti de bunun içine koyun
* Yaralıda kanama kontrolü yapın ve gözleyin, ambulansı bekleyin

Kolda kırık varsa
* Gazete veya bir dergiyi oluk haline getirin
* Kolu içerisine yerleştirin
* Bir bezle bağlayın ve omuza asın

Bacakta kırık varsa
* Yaralıyı bulduğunuz pozisyonda tutun
* Kafayı her iki yandan destekleyin
* Açık yara varsa kapatın ve ambulans çağırın

Kalp krizinde ilkyardım
* Ambulans çağırın, telefona cevap veren hekimden destek alın
* Kişiyi rahat ettiği pozisyonda tutun, sıkan giysileri gevşetip psikolojik destek verin
* Bilinci kapanırsa solunumu kontrol edin, normal solunum yoksa kalp masajı ve suni solunum uygulayın
* Kişinin hekim tarafından verilmiş ilacı varsa ve bilinci açıksa ilacı verin
* Ancak hekim tarafından verilmediği sürece ilaç kullanmayın .

15
Tıp / DEPRESYON
« : Temmuz 16, 2008, 09:12:35 ÖS »
1. Depresyon nedir?
Depresyon ruh halinizi, hislerinizi, davranışlarınızı, ve ruh sağlığınızı etkileyen bir hastalıktır. Depresyonun bir halsizlik kendi kendinize çözebileceğiniz bir sorun olmayıp, biyolojik temelli ve tıbbi olarak tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunun bilinmesi gerekir.

2. Depresyon (çökkünlük) sanıldığı kadar sık mı?
Genel klinik tıpta, depresyon en yaygın ruhsal bozukluktur. Hastalığın ortaya çıkışına neden olan etkenlerin belirlenmesi çalışmalarında ve klinik araştırmalar ayaktan izlenen hastaların % 12-36\\\'sı ile, yatarak tedavi gören hastaların % 30-58\\\'inde depresif belirtilerin geliştiğini göstermektedir. Yatan hastaların % 11-26\\\'sında ise klinik anlamda depresyon tablosu gelişmektedir. Bu hastaların 9ö 25\\\'inde depresyon fiziksel hastalık öncesinde ortaya çıkmakta iken, % 75\\\'inde depresyon fiziksel hastalıktan sonra, hastalığa ve etkilerine tepki biçiminde gelişmektedir.

3. Depresif belirtiler ile depresyon farklı mıdır?
Depresif belirtiler, genellikle günlük yaşam olayları sonrası kişilerin olumsuz etkilenmeleri ve buna karşı oluşturdukları, kendilerinden ve çevrelerinden hoşnutsuzluk duygusunun yarattığı belirtilerdir. Genellikle bu belirtilere yol açan neden ortadan kalktığında ya da kişi duruma uyum sağladığında geçicidir. Depresyon ise kişinin yaşam kalitesini düşüren (insan ilişkilerinde olumsuzluk, iş veriminde düşme vb), adeta yok olma biçiminde ortaya çıkan bir hastalıktır ve mutlaka tedavi gerekir.

4. Depresyonun ilk belirtileri nelerdir ?
Öncelikle kişinin kendine saygısının azalması, aşırı yorgunluk, kendini suçlayıcı biçimde eleştirme ve uyku bozuklukları (aşırı uyuma, uykuya dalamama, uykuların bölünmesi gibi) ilk belirtilerdendir. Daha sonraki aşamalarda kişi hiçbir işe yaramadığı, hatta yaşamaya değmeyeceği düşüncesi ile intihar edebilir.




5. Depresyon kronikleşir mi?
Depresyonun kronikleşme eğilimi saptanmıştır. Depresyon tanısı konduğunda, uygun olmayan tedavi depresyonun kronikleşme olasılığını arttırır. Özellikle kısa süreli (1 ay ya da daha az) antidepresan tedavi sonrası hastalık belirtileri yatışsa bile, tedavinin sürdürülmesinde (6 ay) yarar vardır ve kronikleşme olasılığı düşer.

6. Depresyon sıklığında cinsiyetin önemi var mıdır?
Depresyon, kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür.

7. Antidepresanların depresyon dışında kullanımı gerekli midir?
Antidepresanların büyük bir kısmında anksiyolitik özellikler de bulunur. Ancak her durumda, örneğin yakının ölümü, onkolojik bir hastalık, hipertansiyon vb. kullanımı kişiye yarar yerine zarar getirebilir. Uygunsuz antidepresan kullanımı, yakınını kaybetmiş kişilerde uzamış yas sendromuna, onkolojik hastalıklarda fizyolojik ruhsal savunuların oluşmamasına ve hipertansiyonda aritmilere neden olabilir.

8. Depresyona yol açan etkenler nelerdir?
Son yıllardaki çalışmalar, depresyonun biyolojik kaynaklı bir rahatsızlık olduğuna işaret etmektedir. Özellikle majör depresyonda, genetik yatkınlık ve beynin biyolojik dengesindeki bozuklukların, ortaya çıkarıcı faktörler olduğu kanıtlamıştır. Ancak kişilerin yaşamı algılayış biçimleri ve kültürel etkenler de halen, en azından tetikleyici neden olarak önemini korumaktadır. Kısaca ruhsal hastalıkların hemen hepsinde olduğu qibi hastalığın ortaya çıkışına neden olan etkenlerde biyo-psikososyal etkenler önemlidir.

9. Depresyon ilaçlara bağlı ortaya çıkabilir mi ?
İlaçlara bağlı, özellikle antihipertansifleri n (rezerpin, metildopa, propranolol, gustetidin, klonidin) depresyona yol açabildiği saptanmıştır. Bunların yanı sıra östrojen, progesteron, kortizon preparatları ile vinkristin, vinblastin gibi anti tümör ilaçların da depresyona yol açtığı bilinmektedir. O nedenle bu ilaçlar uygulanırken, depresyon konusunda uyanık olunmalıdır.

10. Her antidepresan, her tip depresyonu tedavi eder mi?
Depresyon tedavisinde antidepresan seçimi önemlidir. Özellikle ayaktan izlenen olgularda, uygun antidepresan seçimi önemlidir. Çünkü uygunsuz ilaç, yan etkileri nedeniyle kişinin ilacı kullanmasını ve tedaviyi engeller

Sayfa: [1] 2