İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - av.onurcelen

Sayfa: [1] 2
1
Kişiler ve Aile Hukuku / Cvp:Nafakanın Ödenmemesi
« : Ocak 03, 2011, 03:18:30 ÖS »
Bunun için dava açmanıza gerek yok, ilamlı icra takibi ile de bunu talep edebilirsiniz.





onur@celenhukukburosu.com

2
İş davaları da uzmanlık istediği için hak kaybına uğramamanız için davanızı avukatla takip etmenizde fayda var.

3
Edebiyat / Cvp:Orhan PAMUK
« : Temmuz 22, 2009, 06:19:36 ÖS »
Bu da bizim Nobel Edebiyat ödülü alan yazarımız, dikkat edin fizik, tıp vb. değil edebiyat ödülü
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk bir kitabında şöyle bir cümle yazmış:

\\\"İmam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını okudu.\\\"


Prof. İlber Ortaylı bu tek cümleyi analiz ediyor:

\\\"Bir kere namazın saati olmaz, vakti olur. Saat ayrı, vakit ayrı bir kavramdır. Camilerde balkon yoktur, minarenin şerefesi vardır. Ezanı da imam okumaz, müezzin okur, o da şerefeye çıkmaz, içeriden okur. Bu örnekle de sabittir ki kişiler kendi içinden çıktıkları toplumu bilmeden bir şeyler yapmaya çalıştıklarında doğru şeyler yapmazlar, yapamazlar.\\\"

4
T. C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Esas No: 2007/2-787 Karar No: 2007/766 Tarihi: 24.10.2007
.Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davası
.Kadının Kocası Hakkında Söylenti Çıkarması
.Boşanma Nedeniyle Kusursuz Kocanın Maddi Tazminat Hakkı
.Boşanmada Maddi Tazminatın Koşulları
.Mevcut veya Beklenen Menfaatin Zedelenmiş Olması
.Evlilik Birliği İçinde Eşlerin Sağladıkları Katkı

ÖZET:

Dava, karşılıklı boşanma ve maddi-manevi tazminat ile nafaka istemine ilişkindir. Davacı koca, davalının, kendisini yengesi ile duygusal ilişki içerisinde olmakla sürekli itham ettiğini ve bu dayanaksız ithamını toplum içinde yaydığını, davacıya sürekli hakaretlerde bulunarak onun kişilik değerlerine saldırdığını ve haksız olarak müşterek evi terk ettiğini, bu durumda evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ve davalı ile yaşamasına imkan kalmadığını ileri sürerek boşanmalarına, düğünde takılan ziynetlerin aynen iadesine mümkün olmadığı taktirde dava tarihindeki değerine göre yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, ayrıca maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiş olup mahkeme ile özel daire arasında davalı kadının kusurlu olduğunu yönünde uyuşmazlık bulunmamakla birlikte uyuşmazlık davacı koca yararına maddi tazminata hükmedilip hükmedilmeyeceğine ilişkindir.

Türk Medeni Kanunu\\\'nun 174/1. maddesine göre; maddi tazminata hükmedilebilmesi için temel koşul, tazminat isteyen tarafın boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu olması ve boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmiş bulunmasıdır.
Mevcut menfaatin belirlenmesinde ölçü, genel olarak evlilik birliğinin, eşlere sağladığı yararlardır. Beklenen menfaatler de, evliğin devamı halinde eşlerden birinin diğerine gelecekte sağlaması muhtemel olan çıkarlardır.

Boşanma halinde eşlerden birinin, diğerine, emek veya malvarlığıyla sağladığı katkı ve desteği yitirmesi, yoksun kalınan bu desteğin maddi değeri kadar mevcut menfaatin ihlalidir. Türk Medeni Kanunu\\\'nun 174/1. maddesinde maddi tazminat talebi için kadın ve erkek yönünden bir ayrım yapılmamıştır.

Olayda, koca; kendi kusuruyla yol açmadığı boşanma yüzünden, evlilik düzeni bozulmuş, en azından evin bakımı, temizliği gibi kadının ev işlerine emeğiyle sağladığı katkıdan yoksun kalmıştır. Koca, bozulan bu düzenini ilerde yeniden kurmak ve elde etmek için maddi külfet yapmak zorunda kalacaktır. Kadının, ev kadını olması ve evlilik birliği içinde gelirinin bulunmaması, tazminat sorumluluğunun esasıyla ilgili değil, tazminatın kapsamını belirlemekle ve infaz ile ilgilidir. Bu bakımdan, maddi tazminatın koşulları oluşmuş olup boşanmada kusursuz olan davacı koca lehine maddi tazminata hükmedilmelidir.

5
T. C. YARGITAY DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2008/5432 Karar No: 2008/9410 Tarihi: 08.07.2008
.Hatalı Ameliyat Nedeniyle Uğranılan Zararın Tazmini Davası
.İdarenin Hizmet Kusurundan Doğan Zarar
.Tam Yargı Davası
.Yargı Yolu
.İdare Mahkemesinin Görevi
.Doktorun Hatalı Ameliyat Sonucu Ölümden Sorumlu Olması
.Ceza Mahkemesindeki Kararın Kesinleşmemesinin Zamanaşımına Etkisi

ÖZET:

Davacılar, desteklerinin davalı Sağlık Bakanlığı\\\'na bağlı hastanede davalı doktor tarafından ameliyat edilmesi sırasında damarlarının kesilmesi nedeniyle aşırı kanama sonucu kaldırıldığı başka bir hastanede öldüğünü belirtilerek hatalı tedavi nedeniyle uğranılan zararın ödetilmesini talep etmişlerdir.

Davacı, davalı idarenin hizmet kusuruna dayanmaktadır. 2577 sayılı Yasa\\\'nın 2/1-b maddesi gereğince idarenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemleri nedeniyle meydana gelen zararlardan dolayı idareye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerektiğinden yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddedilmesi gerekir.

Öte yandan, davacıların desteğini ameliyat eden davalı doktor ameliyat öncesi tanısı konulan ve yapılan tetkikler sonucunda ameliyat edilemez olduğu belirlenen bir vakaya ameliyat uygulaması nedeniyle kusurlu bulunarak mahkumiyetine karar verildiğine ve ceza mahkemesinden verilmiş olan kararın henüz kesinleşmemiş bulunduğuna göre olayda zamanaşımı gerçekleşmemiş olup davalı doktor yönünden işin esası incelenerek zarar kapsamı belirlenmek suretiyle varılacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.

6
T. C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Esas No: 2008/14-831 Karar No: 2009/3 Tarihi: 21.01.2009
.Adli Tatilin Süresi
.Yeni Adli Yılın Başlangıcının Resmi Tatil Olması
.Yasal Sürenin Son Gününün Adli Tatile Rastlaması

ÖZET:
 
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\\\'nun 175. maddesi hükmüne göre; adli tatil her yılın Ağustos ayının birinde başlar Eylül ayının beşinci günü sona erer. Buna göre, yeni adli yıl, o yılın altı eylül günü başlayacaktır.

Anılan Kanun\\\'un 177. maddesine göre de, adli tatilde bakılamayacak olan davalarla ilgili olarak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu tarafından belirlenen sürelerin son gününün adli tatile rastlaması halinde, bu süreler, adli tatilin bittiği günden itibaren yedi gün uzatılmış sayılır. Ancak, bu hükmün uygulanabilmesi için sürenin son gününün adli tatil içerisinde kalması gerekir. Sürenin son gününün adli tatilin bitiminden sonraki bir tarihe rastlaması halinde, herhangi bir uzama olmayacaktır.

Olayda, 15 günlük karar düzeltme süresinin bittiği 06.09.2008 günü resmi tatil günü olan cumartesiye rastlamış olup HUMK\\\'nın 177. maddesi uyarınca yedi günlük uzama süresinin uygulanması mümkün değildir. Bu durumda, HUMK\\\'nın 162. maddesi uyarınca karar düzeltme dilekçesinin en geç, tatili takip eden ilk mesai günü olan 08.09.2008 pazartesi
günü verilmesi gerekmektedir.

7
T. C. YARGITAY DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2008/1554 Karar No: 2008/11727 Tarihi: 13.10.2008
.Komşu Binada Bulunan Baz İstasyonunun Kaldırılması
.Baz İstasyonundan Doğan Zarar
.Tehlike Sorumluluğu
.Yarar ile Zararın Dengelenmesi
.Zararın İspatlanması
.Baz İstasyonunun Yönetmelik Değerlerine Uygun Olması
.Baz İstasyonundan Doğan Zararın Uzun Süreli Olması
.Baz İstasyonu Nedeniyle Psikolojik Olarak Etkilenme
 Baz istasyonunun Yerleşim Yeri Dışında Kurulması Gerekliliği

 
ÖZET:
 
Davacıların halen oturmakta oldukları binalara yakın yerde bulunan komşu taşınmaz üzerinde davalı şirket tarafından kurulan GSM baz istasyonunun insan sağlığı açısından tehlike yarattığı iddiasıyla kaldırılması istemine ilişkin davada uyuşmazlık; cep telefonlarındaki haberleşmeyi bu tesisin kullanılması sonucu bir zararın bulunup bulunmadığı varsa bu zararın hangi durumlarda söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiği konusundadır.
 
Dava konusu olan tesis cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu gibi geniş bir kitleyi de ilgilendirdiğinden kamuya hizmet vermeyi de amaçlamaktadır. Ancak, bu hizmetin verilmesinde ve tesisin kullanılması sonucu doğan zararlardan da tesis sahibi sorumlu olup bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğudur. Davalıların işletmesinin ağır tehlike doğuracak nitelikte olmasından ötürü, zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediğini ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığını kanıtlaması gerekir.
 
Tesisin kurulma amacına uygun olarak işletilmesi durumunda kişi ve çevreye zarar verip vermediğinin belirlenmesi gerekir. Dava konusu olayda, sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere uygun olduğu tespit edilmiş olsa da, bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Yönetmelik ve bu yönetmelikteki ölçülere göre verilen sertifika, soyut bir belirlemeyi içermektedir. Yargıç, uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorunda olduğu gibi, tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve davacıların evine olan yakınlığı ile davacılar ve ailelerinin sürekli evde oturacak oluşu da göz önünde tutulmalıdır.
 
Olayda, davalı şirket her ne kadar kamu yararına hizmet vermekte olsa da, gerek hizmetten elde edilen yarar ve bunun karşısında verilen zararın dengelenmesi gerekmektedir. Bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı da yararlanmış olsa bile, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi gene göz önünde tutulmalıdır. İnsan yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin, kişi yaşamı önüne geçirilmesi ve ona üstünlük tanınması doğru olmadığı gibi, olayda bu hizmetin aynı yerde verilmesinde de bir zorunluluk bulunmamaktadır. Muhtemelen fazla bir giderle de olsa, başka bir yerde aynı sonuçları sağlayacak bir istasyonun kurulması ve hizmet vermesi olanaklıdır.

Bu açıklamalara göre, kullanılan istasyonun konumu itibariyle uzun sürede kişi ve çevreye zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerekltiği anlaşılmaktadır. Dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacıların oturmakta olduğu binada yaşayanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, bu yerde oturanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı, bu haliyle de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde oturmanın olumsuz hale geleceği göz önünde tutulduğunda, davacının, zarar gördüğü kabul edilmeli ve davanın kabulüne karar verilmelidir.

8
Mizah&Eğlence / İlginç Bir Baba Nasihatı
« : Nisan 25, 2009, 09:57:34 ÖÖ »
İlginç bir BABA nasihatı
Oğlum, Türkiye;de hiç bir zaman döviz üzerinden borçlanma.
Başbakan dahil hiç bir siyasi liderin veya bakanın demecine inanıp işlerini onlara göre sakın düzenleme.
Hiçbir zaman acele karar verme ve verdiğin karardan kolay geri dönme, bu davranış kendine güvenini arttırır.
Arkadaşına kefil olmak yerine, eğer imkanın varsa ona borç vermeyi teklif et.
Eğer bir mal satman gerekiyorsa mümkünse vadeli satma, peşin sat, hatta biraz zarar etsen bile böyle yap.
Kredi kartı ile alışveriş yaparken kartını görevliye veya garsona sakın teslim etme, bizzat sen kasaya götür, pos (kredi kartı) cihazından geçişini izle ve makineden çıkan fişin rakamlarını kontrol et.
Kredi kartı şifreni banka görevlisi de olsa bile kimseye söyleme ve ATM makinesi kullanırken de çevredeki kişilere gösterme.
Hiçbir kooperatife üye olma çünkü 1990 senesinden sonra kooperatif yoluyla ev veya arsa sahibi olmanın hiçbir avantajı kalmadı.  
İş hayatı: En zor taklit edilen imza, bir defada kalemi kağıttan kaldırmadan atılan imzadır. imzanı bu şekilde atmaya gayret et, en büyük ve yenilmeyen tek gücün bilgi ve tecrübe olduğunu unutma;
Her kime olursa olsun kefil olacaksan ödeyebileceğin rakamdan fazlasına kefil olma, kefalet tutarı belli olmayan sözleşmelere imza atma, aksi takdirde her şeyini kaybedebilirsin.
İş hayatında hiç kimseye olduğundan fazla değer verme, hiç kimseyi de küçük görme, iş yerine girerken kapıcının elini sık, hizmetlinin hatırını sor, gerektiğinde karşılıksız yardımda bulun.
Yürüyebileceğin mesafelerde otomobil kullanma. Hiçbir zaman görevde iken bir devlet memuruna hakaret etme, hatta ona vurmayı aklından bile geçirme.  Aksi takdirde bir yıla kadar hapis cezası alabileceğini unutma.
Otomobil için: Otomobil satın alınırken satışı en kolay olan marka ve modelde araç satın almaya gayret et. bu senin hazır para kaynağın olmalıdır.   Çünkü insanın büyük paraya ne zaman acilen ihtiyaç duyacağı belli olmaz.
Otomobiline binmeden önce lastikleri, kullanırken motor hararetini,araçtan indiğinde camları ve kapıların kilitlerini kontrol etmeyi unutma..
Güvenebileceğin bir tamircinin telefonu her zaman yanında olsun. Mümkünse aynı marka otomobilin yeni modellerini satın al, böylece tamircin hep aynı kalır.
Otomobilinin periyodik bakımı ile trafik ve sigorta belgelerinin tam ve eksiksiz olmasına dikkat et. Arabanının tüm emniyet ve güvenlik sistemleri tam olsa bile ayrıca alarm taktır. Hırsızı caydıracak tek şey budur.  
Ev yaşamında: İyi bir avukatın, elektrik tamircisinin ve su tesisatçısının adresi kolayında olsun. Sabah uyandığında yatağını mutlaka topla.İş kıyafetini çorabın da dahil olacak şekilde akşamdan hazırla, gerektiğinde çamaşır yıkamayı öğren, ancak kendi giyeceklerinin ütüsünün tamamını her zaman kendin yap.
Çorba, pilav, makarna yapmayı, et terbiye etmeyi ve pişirmeyi mutlaka öğren. Evin içinde cumartesi ve pazar hariç pijama veya eşofmanla dolaşma, hatta bu günlerde bile uygun bir kıyafet giy.
Ev içinde çorapla veya yalınayak gezme. Mümkünse sadece ev içinde giyebileceğin rahat bir spor ayakkabın olsun.
Eşin, akşam yemek hazırlarken mutfaktan ayrılma yardımcı ol, yemekten sonra sofrayı mutlaka sen topla. Mümkünse her yemekten ve tatlı yedikten sonra dişini fırçala, yemek aralarında yediğin aperatiflerden sonra ağzını suyla çalkala, yanında mentollü veya naneli sakızın her zaman olsun.
Tatil yaparken: Tatile, sağlık ve eğitime harcayacağın paraya acıma. Her yıl yeni bir tatil yöresinde tatilini geçirmeye özen göster. Bu sana ömür boyunca kırk yada elli farklı yerde tatil yapman demektir.
Sakın devremülk alma, bu senin ömür boyunca aynı yerde ve aynı zamanda tatil yapman anlamına gelir ki belli bir zaman sonra tad vermez. Ayrıca bütün yıl sabit masraflar ise işin fazladan tuzu biberi olur.
Özel hayatında: Eşinle kendi aranda mesafeyi yok etme; her zaman onunda bir özel yaşamı olduğunu kendi arkadaşları ile gezip eğlenme hakkı olduğunu unutma.
Eşinin yükselen burcunu karakterini çok iyi öğren. Ara sıra eşine sürpriz yap, eve çiçekle git, tiyatroya bilet al..onu iyi bir restoranda mutlaka akşam yemeğine götür.
Sadece; Allahtan, evlat acısı yaşamaktan, yetim hakkı yemekten, kuru iftiraya uğramaktan, sabırlı insanın öfkesinden, korkusuz insanın cesaretinden ve kendi nefsinden kork;
Ben bunların çoğunu yapmaya çalıştım ama sen hepsini yapmaya çalış...
                                                                           Baban

9
İş-Sosyal Güvenlik ve Sigortalar Hukuku / MOBBİNG...
« : Nisan 25, 2009, 09:48:22 ÖÖ »
T. C. YARGITAY DOKUZUNCU HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2007/9154  Karar No: 2008/13307 Tarihi: 30.05.2008
. Mobbing (Ofis İçi Psikolojik Şiddet ve Taciz)
. Çalışanın Kişilik Haklarına Saldırı
. Manevi Tazminat
. İşverenin İşçisini Koruma Sorumluluğu
. İşveren Tarafından İşçiye Yönelik Sözlü Saldırı
. İşçiye Psikolojik Baskı Uygulanması

ÖZET:
Dava, disiplin cezalarının kaldırılması ve işyerindeki duygusal taciz (mobbing) nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacının son dönemde beş kez savunması istenmiş, bir uyarı ve kınama cezası verilmiş; işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinde bir yıl içinde aynı disiplin suçundan üç kez kınama cezası alınması işten çıkarılma nedeni olarak düzenlendiğinden açıklanan koşulun oluşması nedeniyle yargılama sürerken davacının iş akdi feshedilmiştir.

Dava konusu disiplin cezalarının verilmesine neden olan ve davacının kusuru bulunduğu iddia edilen olayların bir kısmında davacının sorumluluğu olmadığı gibi davacı, kendisi ile ilgili problem çıkmasını önlemek adına bir alt görevde çalışmayı dahi kabul etmiştir.

Dinlenen tanık anlatımlarına göre, davacının işyerinde amirlerinin sözlü saldırı ve hakaretlerine maruz kaldığı, kişilik haklarının çiğnendiği, çalışma arkadaşları arasında küçük düşürüldüğü sabittir. Bu davranışlar, işçiyi yıldırmaya, psikolojik baskı uygulayıp genellikle de işten ayrılmasını sağlamaya yönelik davranışlar olup davacı işçinin, mesai sonrasında ağlama krizine girmesi, psikolojik tedavi görmesi, rapor alması da bu kanaati kuvvetlendirmektedir.

Mobbing kavramı, işyerinde bireylere üstleri, eşit düzeyde çalışanlar ya da astları tarafından sistematik biçimde uygulanan her tür kötü muamele, tehdit, şiddet, aşağılama gibi davranışları içerir.

Olayda, davacıya üstleri tarafından kötü muamele yapılıp aşağılanarak psikolojik taciz uygulandığı, verilen haksız disiplin cezaları ile iş akdinin feshi yoluna gidildiği, dolayısıyla geçimini emeğiyle çalışarak kazanan davacı işçinin maddi ve manevi kayba uğratıldığı açık olduğundan davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi yerindedir.

10
Kişiler ve Aile Hukuku / Nafakanın Azaltılması
« : Nisan 25, 2009, 09:45:04 ÖÖ »
Günün İçtihadı
T. C. YARGITAY ÜÇÜNCÜ HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2003/1839  Karar No: 2003/1663 Tarihi: 24.02.2003
.Ekonomik Kriz Nedeniyle Gelirin Azalması
.Döviz Olarak Ödenmesi Kararlaştırılan Nafaka
.Nafakanın Uyarlanması İstemi
.İşlem Temelinin Çökmesi
.Nafaka Yükümlülüğünün Türk Lirasına Çevrilmesi


ÖZET:
Davacı, yaşanan ekonomik koşullar nedeni boşanma kararı ile Amerikan Doları karşılığı Türk Lirası olarak hüküm altına alınan nafakayı ödeme gücünün günden güne azaldığını, ekonomik kriz nedeni ile Amerikan Dolarında olağanüstü artış meydana geldiğini söyleyerek hükme bağlanan nafakanın kriz öncesindeki kura dönüştürülüp TL\\\'ye çevrilmesi gerektiğinden bahisle aylık nafakanın kriz öncesi Amerikan Doları kuru esas alınarak dava tarihinden itibaren uyarlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Döviz cinsinden ödenmesi kararlaştırılan nafaka ve yükümlülüklerin Türk Lirasına çevrilmesi ve indirilerek uyarlanması ancak önemli ölçüde döviz kurunda meydana gelebilecek değişiklik nedeni ile edimin aynen ifasının borçlu yönünden katlanılmaz hal almasına ve böylece işlem temelinin çökmüş bulunmasına bağlıdır.

Uyuşmazlığın çözümünde sözleşmenin temel edimi olan ve taraflarca başlangıçta kabul edilen döviz fiyatlarındaki normal artışlar dışında, sözleşmenin kurulmasından sonra gerçekleşen ekonomik kriz ve hükümetçe alınan kararlarla işlem temelinin çöküp çökmediğinin araştırılması gerekir. Bunun yanında nafakanın takdirine esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde tarafların ekonomik durumlarında değişiklik olup olmadığı da araştırılmalıdır.

Bu esaslar çerçevesinde ekonomik kriz nedeni ile davacının malvarlığında ve gelirinde bir azalma olup olmadığı, azalma var ise bunun, kararlaştırılan nafaka miktarının ödenmesine ne ölçüde etkisinin bulunduğu tartışılarak ve başlangıçtaki denge gözetilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.

11
Ceza Hukuku ve Ceza Usul Hukuku / Telefon Dinleme
« : Nisan 25, 2009, 09:41:35 ÖÖ »
T. C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU
Esas No: 2007/5-23 Karar No: 2007/167 Tarihi: 03.07.2007
.Rüşvet Alma Suçu
.Cep Telefonunun Dinlenmesi
.Tesadüfen Elde Edilen Suç Kanıtları
.Yasadışı Elde Edilmiş Kanıt
.Telefon Dinleme Kararı Olmadan Tespit Edilen Telefon Kayıtları
.Yasadışı Dinleme Halinde Cumhuriyet Savcısının Haberdar Edilmemesi


ÖZET:
Dava konusu uyuşmazlık; başka bir şahsa ait telefon dinleme kararı doğrultusunda yapılan tespitler esnasında bu kişi ile görüşen ve rüşvet almaktan yargılanan sanığa ait telefon görüşmelerinin dinlenmesine ilişkin tutanakların, yasal olarak elde edilmiş kanıt olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Haberleşmenin dinlenmesine ilişkin ilk yasal düzenleme, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası\\\'nda yer almış olup daha sonra 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası ile bu konuda düzenleme yapılmış, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa\\\'nın 18. maddesi ile de 4422 sayılı Yasa yürürlükten kaldırılmıştır.

5271 sayılı CMK ile yapılan bu düzenlemede de sınırlı olarak sayılan suçlarla ilgili olarak, sınırlı hallerde telefon haberleşmesinin dinlenmesi olanağı getirilmiştir. Bu düzenleme, yürürlükten kalkan 4422 sayılı Yasa\\\'daki düzenlemeye paralel olmakla birlikte, farklı olarak bir başka suçun işlendiği şüphesini uyandıracak şekilde tesadüfen elde edilen kanıtların değerlendirilmesi olanağı da tanınmıştır. Ancak, telefon dinlemesi sırasında tesadüfen elde edilen kanıtların dikkate alınabilmesi için, söz konusu suçun da 5271 sayılı Kanun\\\'un 135. maddede sayılan katalog suçlardan birisine uygun olması gerekmektedir. Bu halde, durum derhal C.Savcısına bildirilerek bu kanıtın değerlendirilmesi mümkün olabilecek ve yasadışı elde edilmiş kanıt olarak değerlendirilmeyecektir.

Olayda, 4422 sayılı Yasa\\\'nın 2. maddesi uyarınca avukata ait telefonun da aralarında bulunduğu telefonların dinlenmesine izin verilmiş olup bu dinleme kararı doğrultusunda avukatın cep telefonundan yapılan görüşmeler tespit edilmiş ve bu davanın sanığı olan Cumhuriyet Savcısı ile görüşmeleri de kayıt altına alınmıştır.

İletişimin tespiti kararı avukata ait cep telefonu için alınmıştır, sanık hakkında verilmiş herhangi bir iletişimin dinlenmesi kararı bulunmamaktadır. Sanığa ait olan iletişimin tespiti tutanakları, tesadüfen elde edilmiş kanıt niteliğindedir. Bu konuşmalarda tesadüfen elde edildiği kabul edilen suç kanıtının değerlendirilebilmesi için 4422 sayılı Yasa\\\'da herhangi bir hüküm yer almadığı gözetildiğinde, iletişimin tespitine ilişkin bu tutanaklar yasadışı elde edilmiş kanıt niteliğindedir. Ayrıca, 5271 sayılı CMY\\\'nin 138. maddesine göre de bu tutanağa yasal bir kanıt değeri verilmesi olanaksızdır. Çünkü, tesadüfen elde edilen bu kanıt üzerine, ilk görüşmenin tespitinden sonra değil, bütün görüşmeler kayıt edildikten sonra durum C.Savcısına bildirilmiş ve sanık hakkında herhangi bir iletişimin tespiti kararı olmaksızın tespit yapılmaya devam edilmiştir. Yasadışı elde edilen bir kanıtın ise soruşturma ve kovuşturma aşamalarında kullanılmasına olanak bulunmamaktadır. Buna göre, iletişimin tespiti tutanakları yasadışı elde edilen kanıt niteliğinde olduğundan ve yüklenen rüşvet almak suçunun unsurlarının oluşmadığından beraat kararı verilmelidir.

12
Bireysel emekliliğin iptalinde vergi indiriminden yararlanılsın veya yararlanılmasın yine de  % 15 yasal kesinti yapılmaktadır.

13
T. C. YARGITAY DOKUZUNCU HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2008/10363 Karar No: 2008/6019 Tarihi: 24.03.2008
.İşçi Ücretinin Hacizli Olması Nedeniyle İş Akdinin Feshi
.İşçinin Davranışlarından Kaynaklanan Fesih
.Feshin Geçerli Nedene Dayandırılması
.İşçinin İş Görme Borcunu Yerine Getirememesi
.İşyerindeki Çalışma Huzuru ve Verimliliğin Sağlanması


ÖZET:
4857 sayılı İş Kanunu\\\'nun 18/1. maddesine göre, işveren, iş sözleşmesini işçinin davranışlarından kaynaklanan nedenlerle geçerli olarak feshedebilir. Feshi geçerli kılan işçi davranışları işyerinin normal işleyişini ve yürüyüşünü bozan, iş görme borcunun gerektiği şekilde yerine getirilmesini engelleyen ve işyerindeki uyumu olumsuz yönde etkileyen hallerdir. İşçinin sosyal açıdan olumsuz bir davranışı, toplumsal ve etik açıdan onaylanmayacak bir tutumu, işyerindeki üretim ve iş ilişkisi sürecine herhangi bir olumsuz etki yapmıyorsa, geçerli sebep sayılamaz.
 
Geçerli fesih sebebinden bahsedilebilmesi için, işçinin sözleşmesel yükümlülüklerini mutlaka kasıtlı ihlal etmesi şart değildir. Göstermesi gereken özen yükümlülüğünün ihlal edilerek ihmali davranış ile ihlali geçerli fesih nedeni olabilir. Buna karşılık, işçinin kusuruna dayanmayan davranışları, kural olarak işverene işçinin davranışlarına dayanarak sözleşmeyi feshetme hakkı vermez.
İşçinin ücretinin borcu nedeniyle haczedilmesi, istisnaen davranış nedeniyle feshi geçerli kılmalıdır. İşçinin ücretinin sık sık haczi nedeniyle, işyerinin, örneğin muhasebe veya hukuk servisinde önemli zaman kaybına neden olacak şekilde çalışma sürecinin veya işyeri organizasyonunun olumsuz yönde etkilendiğinin kabul edilmesi halinde geçerli fesih nedeninin kabul edilmesi gerekir. Ancak bunun için işçiye önceden ihtar çekilmelidir.
 
Olayda, davacı işçi hakkında değişik alacaklılar tarafından çok sayıda icra takibi yapıldığı ve ücretine hacizler konulduğu, iş sözleşmesinin ihtara rağmen ücreti üzerindeki haczin kaldırılmasına yönelik işlem yapmaması nedeniyle İş Kanunu\\\'nun 17. maddesi uyarınca feshedildiği anlaşılmaktadır. Davalı şirket genel müdürlüğünce ücret ve diğer alacakları üzerine haciz konulan personelin durumlarını düzeltmeleri konusunda iki adet genelge yayınlanmış, davacıya da iş sözleşmesi feshedilmeden önce çalışma huzuru ve verimliliğin sağlanması açısından ücreti üzerindeki hacizlerin 2 aylık süre içerisinde kaldırılması ihtarı verilmiştir. Buna rağmen davacı ücreti üzerindeki hacizleri kaldırmaya yönelik işlem yapmadığından bu davranışı fesih için geçerli neden teşkil etmektedir.

14
Borçlar Hukuku / Cvp:Tıbbi Müdahalede Kötü Uygulama
« : Nisan 22, 2009, 11:57:34 ÖÖ »
T. C. YARGITAY ONÜÇÜNCÜ HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2006/10057 Karar No: 2006/13842 Tarihi: 19.10.2006
.Hatalı Tedavi Nedeniyle Tazminat
.Doktor Tarafından Verilen İlacın Başka Zararlara Yol Açması
.Doktorun Hukuki Sorumluluğu
.Hastanın Tedavi Hakkında Bilgilendirilmemesi
.Doktorun Vekalet İlişkisine Göre Sorumluluğu
.Doktorun Özen Borcu


ÖZET:
Taraflar arasındaki tazminat davasında davacı, rahatsızlığı nedeniyle davalı hastanede görevli diğer davalı doktor tarafından muayene edilip, yazılan reçetedeki ilaçları kullandıktan sonra mide kanaması geçirdiğini ve buna bağlı olarak ameliyat olduğunu ileri sürerek maddi ve manevi tazminat istemiştir.
 
Vekil konumunda olan doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif dahi olsa sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği ön¬lemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden be¬lirleyip uygulamak zorundadır. Tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir tercih yaparken de hastanın ve hastalığının özelliklerini gözönünde tutmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı, en emin yol seçilmedir. Hasta, tedavisini üstlenen meslek mensubu doktorundan tedavisinin bütün aşamalarında mesleğin gerektirdiği titiz bir ihtimam ve dikkati göstermesini, beden ve ruh sağlığı ile ilgili tehlikelerden kendisini bilgilendirmesini güven içinde beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılır.
 
Olayda, davalı tarafından davacının bu konuda bilgilendirildiğine ve gerekli önlemlerin alındığına ilişkin davalı doktorun mücerret beyanı dışında dosyada herhangi bir belge yoktur. Ayrıca, tedavi öncesi mide şikayeti olan davacının bu konuda uyarılmasına ve soru sorulmasına rağmen, kendi sağlığını riske atacak şekilde bu durumu bildirmeyerek ve ısrarla bu ilacı 9 gün kullanarak mide kanaması geçirmesine sebebiyet vermesi de hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir.
 
Buna göre, mahkemece davacıya uygulanan tedavide, doktor hata ve kusuru bulunup bulunmadığı, üniversiteden seçilecek üroloji, gastroloji, dahiliye uzmanlarının bulunduğu üç kişilik bilirkişi heyetinden alınacak raporla belirlenip sonucuna uygun karar verilmelidir.

15
T.C.
SAMSUN
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2008/108 ESAS
KARAR NO:2008/233
KARA TARİHİ:14/01/2009

Davacı vekili, 14/01/2009 günlü dilekçesi ile mahkememizin 2005/108 esas, 2008/233 karar ilamı ile 3.500TL harcın davalıdan alınmasına karar verildiğini, ancak bakiye harç davalı tarafından yatırılmadığından kararın tebliğe çıkarılamadığını, bu konuda kendi müracaatlarının ise Yazı İşleri Müdürlüğü nezdinde kabul görmediğini, halbuki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi\\\'nin ÜLKER-TÜRKİYE davasına ilişkin kararında özetle; harç ödenmeden kararın tebliğ edilememesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğundan bahisle hüküm kurulduğunu, AİHM kararlarının bağlayıcı olduğunu belirterek, söz konusu ilamın harç yatırılmadan tebliğini talep etmiştir.

Bilindiği üzere Harçlar Kanunu 28/a maddesi uyarınca harca tabi işlemlerden harç ödenmeden müteakip işlemlerin yapılamayacağı açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır.

Yine ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzaladığı, bilahare AİHM\\\'ye kişisel başvuru yolunun kabul edildiği ve daha sonra da AİHM\\\'ye bu anlamda zorunlu yargı yetkisi tanıdığı ve dolayısıyle Anayasamızın 90.maddesi uyarınca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hükümlerinin kanun hükmünde kabul edildiği açık bir hukuksal gerçektir. bu açıdan ayrıca temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlararası anlaşmaların, iç hukukta başka bir kanun hükmü veya düzenlemesi ile çeliştiği durumda Milletlerarası anlaşmaların esas tutulacağı da yine aynı hükmün amaç ve sonuçları arasındadır.
Bu bilgiler ışığında olaya bakıldığında, AİHM\\\'nin 25321402 başvuru no\\\'lu ÜLGER/TÜRKİYE konulu 26 Haziran 2007 tarihli kararı incelendiğinde \\\"... özet olarak gerekçeli kararın harç ödenmeden ilgilisine tebliğ edilmemesine yönelik işlemin Harçlar Kanunu 28/a maddesindeki bu düzenlemenin sonuç olarak kişilerin karara erişimini engellediği, karara erişimin kişilerin mahkemeye gitme hakkı çerçevesinde kaldığını, kararların uygulanmasının AİHS\\\'nin 6.maddesi uyarınca yargılamanın tamamlayıcı bir parçası olduğunu, dolayısıyle belirtilen bu hususun AİHS\\\'nin bu anlamda ihlal edildiği...\\\" sonucuna vararak bu uygulamanın sözleşmeye aykırı olduğunu belirlemiştir.
AİHM\\\'nin bu kararı ile AİHS\\\'nin sözleşmesinin Harçlar Kanununun 28/a maddesi ile çeliştiğini açıkça ortaya koymuş olup, bu durumda AİHS\\\'nin hükümleri ve AİHM kararları esas alınacağından, mahkememizce davacının bu anlamda talebi yerine görülerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere:
1-TALEBİN KABULÜ ile mahkememizin kararının harç ödenmeksizin talep edene TEBLİĞİNE,
2-Karardan bir suretinin gereği için Yazı İşleri Müdürlüğüne gönderilmesine,
Dair evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile karar verildi.14/01/2009

Sayfa: [1] 2