İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - duygu

Sayfa: [1] 2
1
Psikolojik DanıŞmanlık ve Rehberlik / EĞİTİM VE ÖĞRENME
« : Haziran 10, 2009, 08:58:27 ÖS »
EĞİTİM

Eğitim dediğimiz kavram insanların hayatında her saniyesinde bir su gibidir. Fizyolojik ihtiyaçlarımız, isteklerimiz, beklentilerimiz, öğrendiklerimiz, öğrenemediklerimiz eğitim sonucunda ulaştığımız hayatın sunduklarıdır. Doğumdan ölüme kadar raslantı sonucu yada kasıtlı olarak yaşadığımız her şey öğrenmedir. Tekrarlandığı ve istendiği sürece anlamlı hale gelir yaşamımızda.
Araştırmanın amacı; eğitim ve öğrenme, birbirleriyle olan ilişkileri, öğrenmelerimizin hayatımızda kalıcı ve yararlı olabilmesi için yöntemleri açıklayarak hayatımızdaki  yerini, önemini kavramak.
Bundan iki yüzyıl önce Kant şöyle söylüyordu: ‘ İnsan ancak eğitim sayesinde insan olur. İnsanda önceden mevcut olmayan bu niteliği, eğitim gerçekleştirir. Çünkü insanın doğal yeteneklerinin gelişmesi kendiliğinden olup bitmez, doğa insana hazır yetenekler vermemiştir. Doğa insanı, sahip olduğu yeteneklerin, olanakların çekirdekleri ile donatmış, onları geliştirmeyi de insanın kendisine bırakmıştır…’ ( Oktay 2007  )  
Her insana doğuştan verilen yetenekler, zeka, özellikler vardır. İnsan bunlara sahip olmakla birlikte bunları kullanmayı öğrenerek bunları kullanarak insan olur. Anlamlı hale gelir. Eğitim sonucunda bunları kullanabilir. Örneğin; ses yeteneği güçlü doğan bir insan ancak bunun eğitimini alarak ortaya kendini ifade edebilecek eserler çıkartabilir. Yada çok zeki olan bir öğrenci ancak eğitim alarak kendini geliştirerek hayatında önemli bir adım atabilir. Tek başına zeka, tek başına ses insanı insan yapmaz. Kendine verilen değerleri geliştiren kendini gerçekleştiren insan bilinçli, hayatta yaşamaya değer bir şeyleri olan insandır.
Hangi çağ ve ortamda olursa olsun eğitim tanımlarında kullanılan en yaygın ortak ifadelerden biri ‘eğitimin bir davranış değiştirme süreci olduğu’ dur.  Eğitim, insan ile yaşam arasında bir köprü durumundadır. Eğitimle ilgili olarak yapılan ‘istendik davranış değişikliği oluşturma’ tanımı bu noktada yetersiz kalmaktadır. İstendik davranışın kime yada neye göre belirleneceği tanımındaki en önemli eksikliktir. Eğitim istendik davranış değişikliği olarak tanımlandığında, istendik davranışların zamanın şartlarına göre değişebileceği göz önünde tutulmalıdır. ( Oktay 2007)
 Eğitimde anlatılan ‘istendik davranış değişikliği’ kavramı bireyin kendisi istemesi sonucunda kalıcı olabilir. İstendik kelimesi; değişen davranışın etkili olmasıdır, kalıcı olmasıdır ve davranışı gerçekleştirecek ve değiştirecek olan yine bireyin kendisidir. En önemli noktalardan biri  bireyin istemesidir. İstendik davranış değişikliği kavramında kime yada neye göre istendik olduğunun belirtilmemiş olması insanlar tarafından eğitimin tanımının değişik anlaşılmasına farklı yönlere çekilmesine sebep olmakla birlikte tam anlamını bulamamış olabilir.
Ertürk (1972: 12) eğitimi, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci olarak ifade etmektedir. (Arslan 2008)
Kavcar (1994: 1) ise eğitimin, geçmişe, bugüne ve geleceğe dönük olmak üzere üç temel yönü olduğunu vurgulamakta; onun insanlarda hayata ve çağa uygun davranış değişikliği sağlama etkinliği olduğunu; bu etkinliği geçmişteki sosyal ve ulusal değerleri tanıtıp benimsetme, bugünün gerçeklerini gösterme ve geleceğe dönük değerler, hünerler kazandırma yoluyla gerçekleştirildiğini belirtmektedir. (Arslan 2008)
Eğitim hakkında kişiler değişik fakat neticede nispeten aynı anlama gelecek görüşleri ileri sürmüşlerdir. Sokaktaki vatandaş eğitimi ‘adam olmak’, ‘bir kimsenin ailesine, vatanına ve milletine faydalı olması’ , ‘okur-yazar olmak’ vb. şekillerde tanımlamaktadır. İnsanlar eğitimi gözlemledikleri olayları örnek göstererek izah ederler. (Kazancı 1989) İnsanların eğitim için görüşleri ve eğitimden anladıkları; çevrelerinde gördüklerine, yaşadıklarına, aldıkları eğitimlere göre değişmektedir. Eğitim alma şansı olmayan imkanları yeterince bulamayan bir kişi eğitimi çok farklı tanımlarken, zorla eğitim gören bu durum onu mutlu etmeyen bir insan eğitimi çok farklı tanımlayabilir.
Durkheim ise eğitimi, oldukça dar bir anlamda ‘yetişmiş olan kuşakların yetişen kuşakları metotlu olarak eğitmesi’ olarak tanımlamaktadır. Bu durumu şu şekilde yorumlayabiliriz; yetişkinlerin kendisinden sonra gelen kuşakları yetiştirmesi informal  eğitime girebilmektedir. Çünkü eğitim planlı  ve bilinçli bir süreç olmalıdır.
Eğitim, bireyleri bir yandan bugünkü topluma rahat ve mutlu şekilde uyacak davranışlar kazandırmaya, bir yandan da yarınların toplumuna hazır esneklikte düşünme gücü ve becerisine sahip davranışlar kazandırmaya yarayan planlı ve kasıtlı öğretim faaliyetlerinin tümünü içeren bir süreçtir.  Her birey toplumun bir üyesidir. Buna bakarak eğitimli bireyler eğitimli bir toplumu beraberinde getiriri diyebilriz.
Eğitim kelimesi farklı üç anlamda kullanılmaktadır. Eğitim her şeyden önce sosyal bir kurumu, bir ‘eğitim sistemini’ dile getiriyor.  İkincil olarak, bir ‘eylemin sonucu’ anlamında kullanılıyor. Bu anlamda, iyi ya da kötü bir eğitimden geçilmiştir ; ya da teknik bir eğitimden geçmiş bir kimseye karşı klasik eğitim görmüş bir kimse vardır. Burada, belli bir eğitim sisteminin şu ya da bu bölümün ‘ürün’ü olan bir kişi söz konusudur. Genellikle bu ürünlere bakıp, bir ülkede birinci anlamda yürürlükte olan eğitim sistemi hakkında bir değerlendirmeye gidilir. Bu anlamdadır ki, eğitim, gençleri yaşama hazırlar ve uyarlar; ya da gençlere ne yeterli hayal gücü, ne yaratıcılık, ne de girişim ruhu vermiştir sistem. Son olarak, eğitim kelimesi, bir ‘süreci’ dile getirir: Bu süreç, önceden bilerek ya da bilmeyerek, iki ya da daha çok sayıda insanı bir birine bağlar; onları birbirleriyle ilişkiye geçirir ve karşılıklı düşünce alış verişi durumuna getirir. Bu anlamdadır ki, eğitim okulun çerçevesini aşar; her yaşta ve yaşamın her durumunda gözlenen bir süreç olup çıkar. ( Tanilli 1992)
İnsan, doğumundan ölümüne kadar, fiziksel ve toplumsal çevresi ile etkileşim halindedir ve bu etkileşim süreci boyunca her an çevrenin istek ve beklentileri doğrultusunda davranışlar geliştirir. Bireyde meydana gelen davranış değişikliklerinin bir kısmı raslantılarla ve kendiliğinden gerçekleştirilir. Bireyde toplumca istenen davranışları geliştirme sürecine ‘Eğitim’ adı verilmektedir. (Kuzgun 1992)
Yapılan bütün eğitim tanımlarında üzerinde durulan ortak nokta ‘davranış’ olarak belirtilmektedir. Bireyde oluşturulmak istenen davranış değişikliği, yaşayarak kazanılan davranış, eğitim süreci sonucunda kazanılan davranıştan bahsedilmektedir. Hayatımızda bu kadar önemli yeri olan eğitimin oluşturduğu davranışı açıklamak gerekirse; davranış, bireyin çevresiyle etkileşimi sonucunda ortaya çıkan tepkisidir. Bireyin çevresiyle etkileşmesi için koşulların elverişli olması gerekmektedir.
OGRENME
Eğitmenin istediği davranışı eğittiği kişiye yaptırabilme eylemine eğitim denilirken, eğer bu davranış, eğitmenin girişimi olmadan eğitilenin kendi çabası sonunda yapılırsa buna da öğrenme denilmektedir. Çeşitli öğrenme kuramlarına göre öğrenme kavramı: Zihinsel egzersiz, fikir kazanma, davranış değiştirme, güdülerin harekete geçirilmesi, alışkanlık kazanma, davranışların yeniden organizasyonu ve nöro fizyolojik bir süreç olarak kabul edilmektedir. Çağdaş anlamda öğrenme; birey ile çevresi arasındaki etkileşim sonucu meydana gelen kalıcı izlenimli yaşantı ürünlerinin bireyde oluşturduğu davranış değişimi olarak tanımlanmaktadır. (Aklan 1979)
İnsan hayatının temeli öğrenmeye dayalıdır. İnsan doğduğu günden itibaren öğrenmeye başlar, tesadüfen yada kasıtlı olarak bazı davranışlarda bulunur ve bu davranışlar sonucunda hayatını düzenli ve anlamlı bir şekilde yürütebildiği davranışları benimser ve öğrenir. Daha sonrasında benimsediği yani öğrendiği bu davranışları uygulamasıyla hayatını devam ettirir. İnsan temeli düşünceler ve sonrasında davranışlarda gizlidir. Yapılan her davranış bir yaşanmışlık sonucu değildir ama her davranış sonucunda bir yaşanmışlık kazanılır. İnsanlar yaşantıları sonucunda öğrendikleri gibi çevrelerinde gözlemledikleri şeyler sonucunda da öğrenmeyi gerçekleştirebilirler. İnsanlar hayatlarının her dönemlerinde sadece yaşadıklarıyla yetinmezler. İnsanların yaşayamadıkları bazen onlarda merak ilgi uyandıra bilir bu da öğrenme isteğinin doğmasına neden olur.  Aynı zamanda gözlem sonucunda insanlar yapmaması gerekenleri de öğrenebilirler. Öğrenmenin temel prensibi; gözlem sonucu yada yaşayarak, kasıtlı yada raslantı sonucu değil öğrenenin istekli olması sonucunda kalıcılığını sağlar.
Öğrenme bir uyum sürecidir. Gelişerek kendini gerçekleştirmenin, çevreye iyi bir uyum sağlamanın temelindeki iki ana süreç olgunlaşma ve öğrenmedir. Olgunlaşma öğrenmeye hazır oluşun en temel gereğidir. Öğrenmeyi bir örnekle anlatmak gerekirse; bir bebek tam anlamıyla biyolojik bir organizma olarak doğar. Bu organizmanın yaşamını sürdürebilmesi en azından onun açlık ve susuzluğunun giderilmesine bağlıdır. Bu yönden uzun süre anne-babasına bağımlı kalan insan yavrusu, bu temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, basit ama bazı yeni davranışlar kazanmak zorundadır. Acıkan bir bebek, açlığını giderecek sütün kendisine gelmesi için bir takım hareketler yapar. Eğer bu davranışlardan belli birisi ve sadece o yapıldığında anne çocuğa mama veriyorsa, artık çocuk her acıktığında annesinin kendisine mama vermesini sağlayacak hareketi yapar hale gelecektir. Bu gerçekleşen davranış oluşumuna öğrenme denir. Daha bebeklik evresinde başlayan öğrenme süreci, kişinin hayatı boyunca sürüp gider. (Tekin 1988, Akt; Yılmaz 1997)
Öğrenme bir çok insan tarafından aralarında çok büyük farklar olmamakla birlikte tanımlanmıştır. Bu tanımlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Öğrenme; ‘yaşantı ürünü ve nispeten kalıcı izli davranış değişmesidir.’ (Ertürk 1972)
Öğrenme, ‘yaşama ve öğretim yolu ile davranışlarda bir değişiklik husule gelmesidir.’ (Gates 1981)
Öğrenme, ‘bireyin olgunlaşma düzeyine göre, yaşantıları aracılığıyla ya da çevresiyle etkileşimi sonucunda yeni davranışlar kazanması ya da eski davranışlarını değiştirmesi sürecidir. (Binbaşıoğlu 1983)
Öğrenme, bireyin kendi tepkileri, etkinlikleri ve yaşantıları yoluyla çevresine uyum tarzını değiştiren davranışlar geliştirmesi veya davranışlarının farklılaşmasıdır.( Ülkü 1981)
Yukarıdaki tanımlardan yola çıkarak öğrenme için önemli olan iki temel unsuru ‘yaşantı yoluyla ve davranış değişikliği’ olarak gösterebilir. İnsanlar her anlarında yeni durumlarla karşılaşırlar ve karşılaştıkları durumlara belli davranışlar sergilerler, yaşantıları sonucunda yeni davranışları yada değiştirdikleri davranışları öğrenirler.
Öğrenme olmadan alışkanlıkların kazanılması, kültür değerlerinin kazandırılması gerçekleşemez. İnsanoğlu öğrenme yetisi ve isteği ile doğar, aile, okul ve toplumdan aldığı destekle yaşamı için gerekli pek çok bilgi ve beceriyi öğrenme yolu ile kazanır. Gerçek öğrenme için bireyin öğrenme sürecine katılması, öğrenmeyi istemesi, öğrenmek için çaba göstermesi ve öğreneği konu için gerekli alt yapıya yada hazır bulunuşluğa sahip olması gereklidir.( Oktay 2007)
Bireyin öğrenmesinde güdülenmişlik düzeyi de önemli bir etkendir. Öğrencinin öğrenme sonucunda neyi elde edeceğini ve elde edeceklerini nasıl kullanabileceğini bilmesi ve bu elde edeceklerini yaşamda nasıl kullanabileceğini bilmesi ve bunun kendisi için anlamlı olup olmaması, yani öğrenme konusuna yönelik ilgi ve tutumu onun öğrenmesini etkiler.(Arslan 2008)
Eğitim ortamları da öğrenmenin etkili olması için önemli etkenlerdendir. Her davranış onu ortaya çıkarabilecek koşullarda gerçekleşmelidir. Davranışların oluşması yada istenmeyen davranışların değişmesi de gerçekleşebilecek ortamlara ihtiyaç duyarlar. Örneğin; araba kullanmayı öğrenmek için otomobile, yola, otomobil simülatörüne yada otomobil donanımına ihtiyaç vardır. Ancak tek başına ortamda öğrenmenin gerçekleşmesi için yeterli olmaz. Bireyin davranışı kazanacak şekilde düzenlenmesi de gerekmektedir. En önemlisi de  bireyin davranışı öğrenebilmesi için bireyin davranışı öğrenmeye istekli olması gerekmektedir.
Sonuç olarak öğrenme nedir sorusuna şu şekilde cevap verilebilir; büyüme ve vücutta değişik etkilerle oluşan geçici değişmelere atfedilmeyecek, yaşantı ürünü olarak meydana gelen davranışta yada potansiyel davranıştaki nispeten kalıcı izli değişmedir.  (Senemoğlu 2005)
EĞİTİM VE ÖĞRENME ARASINDAKİ İLİŞKİ
   Eğitim genel anlamda bilindiği gibi ‘istendik davranış değiştirme yada oluşturma sürecidir.’ Eğitimin tanımına göre, istendik davranışların bireyin kendi yaşantısı yoluyla meydana getirilmesi gerekmektedir. Bireyin kendi yaşantısı yoluyla davranışında meydana gelen süreç ise öğrenmedir. Eğitim geçerli öğrenmelerin oluşmasıyla gerçekleşmektedir. Eğitime kısaca istendik öğrenmeleri oluşturma süreci demek de mümkündür.( Senemoğlu 2005)
   İnsanın birçok davranışları öğrenme ile kazanılmıştır. Öğrenmenin olduğu her durumda insanın davranışını değiştiren, düzenleyen bir eğitim olgusu söz konusudur. (Oktay 2007)
   Yukarıdaki eğitim ve öğretim tanımlarından da faydalanarak kısaca eğitim ve öğrenme kavramlarının ayrılmaz bir bütün olduğunu söyleyebiliriz. Eğitim öğrenmeler sonucunda oluşur. Öğrenmeler ise eğitimle olabilir diyebiliriz. Eğitim sözcüğü tanımlanırken vurgulanan ‘bireyin kendi yaşantısı’, onun öğrenmesinin de belirleyicisidir. Bireyin kazandığı bilgiyi, karşılaştığı sorunların çözümünde kullanabilmesi için, eğitim sürecinde daha etkin olması, öğrendiklerini tekrar etmesi, ona öğrendiklerini yeni durumlarda kullanacağı alıştırmalar yaptırılması gerekmektedir.
Planlı eğitim dediğimiz sistemde eğitim ve öğrenmenin bazı sorular üzerine oturtulduğu bilinmektedir. Niçin eğiteceğiz?, Hangi insan tipini oluşturacağız?, Ne öğreteceğiz?, Nasıl kazandıracağız?, Nerede eğiteceğiz?, Ne kadar öğrenildiğini, amaçlara ne oranda ulaşıldığını nasıl anlayacağız? gibi sorular eğitim ve öğrenmenin amacını, önemini belirtmektedir.
Eğitmenin, eğittiği kişide istediği davranışı oluşturabilmesi için, bu davranışın oluşmasına elverişli çevreyi yaratması, bu çevre ile kişinin yeterli düzeyde etkileşimini sağlaması gerekmektedir. Eğitim sisteminde, eğitilenlerin istenen davranışları kazanmaları için düzenlenen çevreye okul; bu çevre ile eğitilenlerin etkileşmesini sağlamaya eğitim; eğitilenlerin elde ettiği yaşantılara da öğrenme denmektedir. (Başaran 1982)
Bireyin öğretilecekleri öğrenmeye istekli olmasına güdülenme denilmektedir. Davranışı yapmaya güdülenmede olduğu gibi, birey eğer öğrenmeye güdülenmemiş ise kolay kolay verilen bilgiyi beceriyi tutumu öğrenememektedir. Bu yüzden öğrenmeye güdülenme eğitim sürecinin en önemli aşamasıdır.
Eğitim bireylerin kendileri için olduğu kadar içinde yaşadıkları toplumca tespit edilen hedeflerin gerçekleştirilmesinde gerekli olan davranışları istendik biçimde oluşturma, geliştirme ve uygulamalar için yapılan kasıtlı ve planlı öğrenme faaliyetleridir. (Kazancı 1989)
Eğitimcilerin amacı, geçerli öğrenmeleri sağlamak, istenmedik hatalı yan ürünleri  en aza indirmek, hatta yok etmektir. Geçerli öğrenme, sadece geçerli öğretmelerle mümkündür. Öğretme, öğrenmeyi sağlama faaliyeti olduğundan, eğitim geçerli öğrenmeleri sağlayan öğretme yoluyla gerçekleşmektedir.

ETKİLİ ÖĞRENME YÖNTEMLERİ
Öğrenme insanların hayatında mutlu ve başarılı bir hayat sürdürebilmeleri için bir araçtır. İnsan her koşulda öğrenebilir. Bulunduğu ortam, öğrenilecek davranış, öğreten kişi, öğrenmeye güdülenmiş olması, hazır bulunuşluk düzeyi, öğrenenin psikolojisi, en önemlisi de öğrenmeyi istemesinin öğrenmeyi gerçekleştirme üzerinde büyük etkileri vardır. Bunlardan her biri öğrenmeyi gerçekleştirmenin parçalarıdır. Hiçbirisi tek başına öğrenmenin tam olarak gerçekleşmesini sağlamaz.
   Bireyin öğrenmeyi tam olarak gerçekleştirebilmesi için yani etkili ve verimli öğrenebilmesi için yöntemler kullanılmaktadır. Adı yöntem olarak geçmese de etkili öğrenmek için bir çok yol vardır insanın hayatında. Bu yöntemler öğrenmenin çeşidine, öğrenilen ortama göre değişmektedir. Öğrenmede temel kavram ve en etkili yöntem ‘yaşayarak öğrenme’ olarak bilinmektedir. Ayrıca öğrenme üzerinde duyduklarımızın, gördüklerimizin de etkisi vardır. Bunun derecesini belirlemek mümkündür.
•   Ne duyduysam unuttum.
•   Ne duyar ve görürsem,biraz hatırlarım.
•   Ne duyar, görür ve onunla ilgili soru sorar veya birisi ile tartışırsam, anlamaya başlarım.
•   Ne duyar, görür, tartışır ve yaparsam, bilgi ve beceri kazanırım.
•   Başkasına ne öğretirsem, iyice öğrenirim. Yada;
Okuduklarının 10% unu;
İşittiklerinin 26% sını;
Gördüklerinin 30% unu;
Görüp işittiklerinin %50 sini;
Söylediklerinin 70% ini;
Yaptıkları şey konusunda söylediklerinin 90% ını akıllarında tutuyor

Bir şeyi iyi öğrenmek için, onu duymak, görmek, onunla ilgili sorular sormak, başkaları ile görüş alış verişinde bulunmak gerekir. Biliyoruz ki,öğrenciler en iyi, yaparak öğrenirler.
Etkili öğrenmenin gerçekleşebilmesi için bireyin öncelikle düşünmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Öğrenmeye hazır duruma gelmesi gerekmektedir. Öğrenme gerçekleşirken bu duruma istekli olması bu durumdan sıkılmaması gerekmektedir. Öğrenme sırasında bireye ilgisini çekecek alışkın olmadığı sorular sorulmalı , farklı bakış açılarını dikkate almaları sağlanmalı, bireylerin soru sormasını sağlamak öğrenmek için önemlidir. İnsanlar soru sordukça merak ederler ve öğrenmeye istekli olurlar.
Etkili öğrenmede konunun öğreniliş biçimi de önemlidir. Öğrenme için bir kimse, ne kadar hazır olursa olsun, ne kadar çaba harcarsa harcasın, öğrenme yöntemi, verimli ya da etkili öğrenmeye elverişli olmadıktan sonra, başarıya ulaşma imkânı yoktur.
 Başarılı olmak için çok çalışmak tek başına yeterli olmayabilir. Çok çalıştıkları halde, etkili ders çalışma yöntemlerini kullanmamaları nedeniyle istediği sonuca ulaşamayan pek çok öğrenci vardır. Bu nedenle, öğrencilerin çalışırken etkili öğrenme konusunda bazı temel ilke ve yöntemler hakkında bilgi edinmeleri, başarıyı artırmada yardımcı olacaktır. Bu çalışmanın temel amacı, etkili öğrenme yöntemleri konusunda öğrencileri kısaca aşağıda belirtilen konular hakkında bilgilendirmektir.
•   Nasıl öğreniyoruz
•   Hafıza ve tekrarlama
•   Motivasyon
•   Çeşitli öğrenme tutumları
•   Olumlu düşünmenin ders çalışmaya etkisi
•   Nasıl ders çalışılmalı
•   Ders çalışma planı yapma
•   Çalışma mekanın oluşturulması
•   Etkili okuma, dinleme ve not alma

\\\"Bütün\\\" yöntemi, bir konuyu, bütün öğe ve özellikleriyle tam olarak anlamayı ya da kavramayı sağlayan bir yöntemdir. \\\"Parça\\\" yöntemi ise konuyu oluşturan öğe ve özellikleri ayrı ayrı öğrenerek, konunun bütünü hakkında bilgi edinme yöntemidir. Bütün ve parça yöntemi, konunun anlamlı oluşu ile,öğrenilecek materyalin miktarı ile kuşkusuz çok ilgilidir.
Öğrenme için gerekli şartlar sağlandıktan sonra, öğrenme konusunun özelliğine göre okumada \\\"parça\\\", \\\"bütün-parça\\\", \\\"bütün-parça-bütün\\\" yöntemlerinden biri uygulanır. Bütün ya da parça yöntemi uygulanırken, bunun üzerinde başka etkenler de etkili olmaktadır.      Öğrenme süreci, bilginin duyularımız vasıtasıyla algılanıp, kısa vadeli hafızaya atılması ile başlar. Kısa süreli hafızamızdaki bilgiler, düzenli ve aralıklı tekrar yapma ile uzun vadeli hafızamıza aktarılır. Ondan sonra, kullanılması ile birlikte öğrenme gerçekleşmiş olur. Tekrar yapılmayan, öğrenilmiş bilgi; kısa süre sonra, kısa vadeli hafızamızdan da silinir. Sonuç olarak, öğrenmek için harcadığımız çabanın sıfırla çarpılması ortaya çıkar. Burada altını ısrarla çizmemiz gereken yer; tekrar yapmanın bilgi için kaçınılmaz olmasıdır.   Öğrenme Öğretme Sürecinde sürekli ortam değişikli, uyum sağlama problemlerinin olmasına, iletişim kurma çabasına sebep olmaktadır. Bu durumun engellenmesi durumda öğrenme daha geçerli hale gelebilir. Yeni uzmanlı gerektiren araç-gereçlerin öğrenme sürecine dahil edilmesi öğrenme sürecini yavaşlatıp erteleyebilir. Bu durum hakkında önlemler alınması öğrenmeyi daha düzenli hale sokabilir.                Öğrenme süresi boyunca bazı durumlarda sürekli sözlü anlatımın kullanılması bireyi bir süre sonra sıkmakta ve dikkat dağınıklığına sebep olmaktadır. Öğrenmeyi aktif hale getirmek öğrencinin etkin olmasını sağlamak, öğrenme sürecine ilgi çekici durumlar eklemek öğrenmeyi daha etkili yapabilir.                           Öğrenme eğer sınıf ortamında gerçekleşiyorsa;  somut yaşantılarla sağlanabileceği, gerekli ortamların öğrenciye uygun düzenlenmesi, yaratıcılığın öğrenmenin en ileri düzeyde bir hedefi olduğu bilinmelidir.                         Öğrenmenin etkili olmasında tartışma metodu, fikir birliğinin fazla olduğu yada az olduğu durumlar, öğretmenin kişiliği, öğrenciler tarafından seçilen problemlerin çözümü, bireylerin konuşma yeteneği çözümlenmesi gereken konulardır.                Etkili öğrenmede metot faktörü: öğrenmede kullanılacak metodun öğrenmeyle yakından ilişkisi vardır. Öğrenmede tekrar metodu bireyin etkili öğrenmesi için önemli bir faktördür.  Alıştırmanın dağılımı , yapılan tekrarların süresi, dinlenme süresi öğrenmenin derecesini önemli ölçüde etkilemektedir. (Aklan 1979)
SONUÇ
Eğitim ve Öğrenme bireyin hayatının temel parçalarındandır. Hayatını düzenli, bilinçli, mutlu bir şekilde sürdürebilmesi için önemli bir araçtır. İnsanlarla yaşam arasında kurulan bir köprü görevi görmektedir. Eğitim yaşantılarımız sonucunda öğrendiklerimizi kapsar. Düzenli yada düzensiz, kasıtlı yada rastgele eğitim bireyin yaşantıları sonucunda oluşur. Öğrenmenin ve eğitimin istendik yönde olması kalıcılığına bir adımdır. Bütün davranışlarımız öğrenmelerimiz sonucunda gösterdiklerimizdir. Etkili öğrenme sonucunda ise bireyde kalıcı davranışlar, istendik davranışlar ve iyi bir eğitim gerçekleşmektedir. İyi bir eğitim ve öğrenme ile birey toplum içinde iyi bir vatandaş, iyi bir anne, iyi bir evlat, iyi bir patron yada çalışan olabilir. Her birey toplumun bir parçasıdır. Eğitimli bireyler sonucunda düzenli ve eğitimli bir toplum ortaya çıkar.  Yapılması gerek en önemli ilk şey eğitim ve öğrenmenin öneminin bilinmesi ve algılanmasıdır.



KAYNAKLAR
•   Adem, M. (1981). Eğitim Planlaması. Ankara: A.Ü Eğitim Fakültesi Yayınları
•   Aklan, C. (1979). Eğitim Ortamları. Ankara: A.Ü Eğitim Fakültesi Yayınları
•   Kuzgun, Y. (1992). Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık. Ankara: ÖSYM Yayınları
•   Başaran, E. (1982). Temel Eğitim ve Yönetimi. Ankara: A.Ü Eğitim Fakültesi Yayınları
•   Tanilli, S. (1992). Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?. İstanbul: Say Yayınları
•   Yılmaz, H. (1997). Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme. Konya: Özeğitim Yayınları
•   Kazancı, O. (1989). Eğitim Psikolojisi. Ankara: Kazancı Yayınları
•   Senemoğlu, N. (2005). Gelişim Öğrenme ve Öğretim . Ankara: Gazi Yayınları
•   Arslan, M. (2008). Öğretim İlke ve Yöntemleri. Ankara: Anı Yayınları
•   Oktay, A. (2007). Eğitim Bilimine Giriş.Ankara: Pegem Yayınları
•   www.psikoloji.gen.tr/ogrenme/index_dosyalar/egitim_ogretim.htm - 68k -
•   www.genetikbilimi.com/genbilim/etkinogrenme.htm - 36k -

2
İTAAT, BOYUN EĞME

Kişi kendi istemediği hâlde başkaları istiyor diye bir davranışta bulunuyorsa, buna \\\"itaat\\\" (boyun eğme) denir. İnsan, yapısı gereği, içerisinde yaşadığı ortamda hakim olan değer yargılarını (ve bu değer yargıları doğrultusunda oluşmuş olan normları) çoğu zaman farkında dahi olmadan veri kabul eder. İtaat başkasının, isteğine uyarak o yönde davranmaktır. Kişinin kendi isteğiyle gönüllü olarak başkaları gibi davranmasına \\\"uyma\\\" denir.
    Uyma davranışında üç süreçten söz edilebilir: itaat, özdeşleşme ve benimseme. \\\"İtaat\\\" eden kişi insanlar tarafından kabul edilir, ödüllendirilir ya da cezalandırılmamış olur. \\\"Özdeşleşme\\\" kişiye değer verdiği kişilere benzeme, onlar gibi olduğunu düşünme duygusunu sağlar. \\\"Benimseme\\\" ise kişinin, doğruyu anlama ve uygulama ihtiyacını doyurur.
   Etrafımıza dikkatlice baktığımızda insanların hem birbirlerinden çok farklı hem de birbirlerine çok benzemekte olduklarını görürüz. Bir kişinin bünyesinde toplanan eğilimler, tutumlar ve davranışlar o kişiye has bir görünüme sahiptir, başkalarında aynı şekilde görülmez. Sosyal psikoloji alanı kişisel farklılıklardan ziyade benzer davranışlar üzerinde durmakta bunun temelinde Sosyal Etki kavramı yatmaktadır. Sosyal etki sonucu meydana gelen uyma davranışı kişilerin benzerliğini ve dolayısıyla sosyal davranış düzenliliğini yaratır. Bireyin benlik kavramı, diğerlerinin tepkilerinden olumlu ya da olumsuz yönde etkilenerek şekillenmektedir. Bireyin öz saygısı çevresinden olumlu ve uyumlu tepkiler alıyorsa artmakta, kendisini algılaması seçici olmaktadır. Bu durumda birey diğerlerinin onaylayıcı tepkileri düzeyinde, kendisini onlara açmakta ya da kapatmaktadır (SİLAH, 2000, s. 179)
   İnsanlar birbirlerini çeşitli yollardan etkileyebilir. Bu etkileme biçimlerini ortaya koymak için yapılan bir çalışmada; etkilemek için kullanılan aşağıdaki altı ana gücü belirlemiştir.

Ödüller
Bu yollardan birisi, işi yaptırmak için insanlara yardımda bulunmak ya da ödül vermektir. Bazı ödüller oldukça kişiseldir,örneğin para- kişisel değildir. Bazen insanları etkilemek için anlaşılır. Pazarlıklar yapılır. Bir patron çalışanına, bir projeyi hafta sonuna yetiştirmesi halinde ikramiye verebilir. Bazense herhangi somut bir anlaşma yoktur; örneğin kişinin çok çalışmasının nedeni, karşılığında maaşına zam yapabileceği umudu olabilir.



Baskı
Baskı fiziksel güç kullanımından, ceza tehdidine veya onaylamama işaretlerine kadar genişletilebilir. Örneğin, yönetici çalışanını eğer işe kalmaya devam ederse onu disiplin cezasıyla tehdit edebilir.

Uzmanlık
Özel bilgi, uzmanlık ve deneyin güç kaynaklarıdır. Uzmanlara güvenir ve tavsiyelerine uyarız. Çünkü bilgilerinin kişisel hedeflere ulaşmada yardımcı olacığını biliriz. Örneğin, güvenilir bir doktor alerji için hergün üç küçük hap yutmamızı tavsiye ederse hapların ne içerdiğini bilelim ya da bilmeyelim ilacı büyük olasılıkla kullanırız.

Bilgi
Sıkça insanlara bilgi vererek ve onlara doğru hareket yönünü göstererek onları etkilemeye çalışırız. mesala bir arkadaşınız sizi en sevdiğiniz grubun çalacağını söyleyerek sizi konsere gitmek için etkilemeye çalışabilir. Bu olayda etkileyen kişi uzman olmak zorunda değildir.

Yasal otorite
Bazı durumlarda bir kişi bir diğerinin nasıl davranması gerektiğini söyleme hakkında sahiptir.
Yaramaz bir öğrencisine fazladan ödev yapmasını söyleyen bir öğretmen ya da askerlerine savaşmayı emreden bir generalin kullandığı yasal otoritedir. Veli, çocuk, polis, vatandaş gibi sosyal roller yasal hakları ve sorumluluklara dair insan ilişkilerini dikte ederler. Çok küçük çocuklar bile doktor ya da hemşirelerin istediklerini emir kabul ederler. Birinin bir olay ya da durumdaki otoritesini anlamanın pek çok yolu vardır. Bir hakimin siyah cüppesi doktorların beyaz önlüğü polislerin mavi üniforması otorite ve statü göstergeleridir.

Acizliğin gücü
Ravena’ a göre acizliğin gücüde insanlara bir şeyleri yaptırmanın etkili yollarındandır. Bir işin üstesinden gelmekte yetersi kişilere yardım etmek bir sosyal sorumluluk olarak kabul edilir. Fakirlere yardım, Küçük bir çocuğun botlarını çıkarması için annesinden yardım istemesi bunara örnek olabilir. tüm öğretmenler öğrencilerini etkimle gücüne sahiptir. Virginia RİHMOND ve Jamas MCCROSKEY’ ın yaptığı araştırmaya göre öğretmenler etkileme güçlerini iki yönde kullanıyorlar. Birinci tip öğretmen uzmanlık gücünü kullanıyor. Öğrenciler ise öğretmenin uzmanlığına güvenip onu dinliyorlar. İkinci tipte ise; Öğretmen arkadaşça yaklaştığı için öğrencilere onu memnun etmek için isteklerine uyuyorlar. Bunlara kıyasla zorlama ve yasal otoritenin öğrencilerde daha az etkili olduğu görüldü.
OTORİTEYE İTAAT
Her sosyal grupta, örgütlenmede, insanların yasal otoriteden gelen emir ve kurallara uyum sağlaması önemlidir. Savaş dönemlerinde generaller askerlerinden itaat beklerken uymayanları da cezalandırırlar. İtaat kavramı yasal otoritenin baskı uygulayabileceği inancına dayanır.
   Bizim inanç ve değerlerimizle otoriteninkiler çatışırsa ne olur? Kendi inancımız doğrultusunda giderek ceza riskini göze alır mıyız? Yoksa otoritenin kurallarına mı uyarız? Herbert Kelman ve Lee Hamilton (1989) (Akt: Taylor, Peplau ve Sears, 2000), otoritenin etik ve yasal olmayan faaliyetlerini otorite suçları olarak adlandırmışlardır. Örneğin, terörist ya da askerler işkence yapılması emri ile bunu uygularlarsa, otorite suçu işlenmiş olur.
Milgram’ın İtaat Deneyi
    Milgram bu deneyinde şunları yapmıştır. Bir psikoloji araştırması için deney yapacağını bir ilan ile duyurmuş ve denek aramıştır. İlanda iyi ücret verileceğini duyan biri bu deneye katılmak için baş vurur. Deneyin yapılacağı yer tanınmış bir üniversitenin laboratuarıdır ve denek buraya geldiğinde onu soğuk görünüşlü beyaz gömlekli ve kendini araştırmacı diye tanıtan biri karşılamıştır. Aynı zaman da arada yine kendisi gibi deneye katılacağı söylenen bir başkası da vardır.
    Araştırmacı deneyin öğrenme üzerine bir deney olduğunu deneklere bildirmiş ve bunun için ikisinden birinin öğretmen diğerinin öğrenci rolü oynaması gerektiğini belirtmiştir. Deneyin yapılacağı odada büyük bir jeneratör bulunmaktadır ve üzerine gittikçe voltajın arttırılmasını sağlayan düğmeler bulunur. Öğretmen öğrenciye kelime çiftleri verecek bilemediği her soru için voltajı biraz daha arttıracaktır. 0 dan başlayan şok 450’ye kadar çıkar. Kimin öğretmen kimin öğrenci olacağı bir kura sonucu tespit edilir. Deneye katılmak için dışarıdan gelen kişi öğretmen, odada bulunan diğer kişide öğrenci olur.
    Deneye başlarken orta yaşta olan ve öğrenci rolünü oynayacak kişi kalbinden rahatsız olduğunu belirterek bu işin can acıtacak bir iş olup olmadığını sorar. Araştırıcı kuvvetli bir şokun can yakabileceğini ama tehlikeli olmadığını belirtir.
   




BOYUN EĞDİRME YÖNTEMLERİ
   Toplumsal etkilerle ilgili olarak yapılan bir grup araştırma insanlara nasıl boyun eğdireceği ile ilgilidir. Aşağıda bu konuda yapılan araştırmalarla belirlenmiş. Kimi teknikler tanıtılmaktadır.

Önce küçük, sonra büyük rica tekniği
Uyumu artırmanın bir yoluda kişiye küçük bir istek kabul ettirmektir. Kişilerin küçük isteği kabul ettikten sonra büyük isteği kabul etmeleri daha kolay olacaktır. Buna önce küçük sonra büyük rica tekniği denir. Bu bir çok reklam kampanyasında açıkça ya da üstü kapalı biçimde kullanılır.  Reklamcılar müşterilere bir ürünü satın almaya ikna etmek için bu tekniği sıkça kullanırlar. Reklamcılar görünüşe göre ürünle ilgili herhangi bir bağlantının ilgiyi artırarak müşteriyi gelecekte alım yapacaklarını düşünüyorlar. Preedman ve Fraser ‘in klasik çalışması bu etkiyi kanıtlamıştır. Bu çalışmada araştırmacılar kapı kapı dolaşarak kadınlara güvenli sürüş komitesi adına çalıştıklarını söyler ve bir kampanya için kadınların desteğini istediler. Kadınlardan istedikleri eyalet senatörlerine gönderilmek üzere hazırlanan dilekçeyi hazırlamalarıdır. Bu dilekçede senatörlerin güvenli sürüş için yasa çıkarmaları istenmektedir. Kadınların tümü dilekçeleri imzalarlar. Birkaç hafta sonra başka bir araştırma grubu kadınlara gider ve ön bahçelerine lütfen dikkatli sürün yazan bir tabela asmalarını ister. Önceki dilekçeye destek veren kadınların yüzde 55’i tabelayı asmayı kabul ederken imza kampanyası için istekte bulunmayan kadınlarda tabela asmayı kabul etme oranı yüzde 17’de kalır. Kadınlara küçük isteği kabul ettirmek büyük kabul edilme oranını üçe katlamıştır.

Önce büyük, sonra küçük rica tekniği
Bu teknik bazen yukarıda açıklanan ile zıt, ama oldukça etkilidir. Tekniğe göre önce çok büyük bir istekte bulunmak, kabul edilmeyince daha küçük bir istekte bulunmak küçük isteğin kabulunü artırır. Buna önce büyük, sonra küçük rica tekniği denir. Çünkü ilk saldırgan biçimde büyüktür ve hedefte kapıyı isteyenin yüzüne çarpma isteği uyandırır.
   Bir çalışmada(Cialdini ve arkadaşları, 1975; Aktaran: Franzoi, 2000) deneklere, toplumsal bir çalışma için gönüllü olup olmayacakları sorulur ve hemen arkasından, bu çalışma için uzun bir zaman dilimi ayırmaları gerektiği belirtilir. Deneklerin neredeyse hepsi katılmayı reddeder. Bunun üzerine, daha küçük bir zaman dilimin için sorumluluk almaları önerilir ve aşağıda da belirtileceği gibi, deneklerin yarısı, bu ikinci öneriyi kabul eder. Aynı araştırmada, bir başka denek grubu ise iki seçenek sunulur. Alınan sonuçlar oldukça çarpıcıdır. Yapılan küçük istekleri kabul oranı  %17 olur. Seçenekli koşulda deneklerin %25’ i kabul eder; büyük isteğin önce verildiği koşulda ise küçük isteği kabul eden deneklerin oranı %50 olur.
    Bu tekniğe, ikinci el araba satışları ile işçi ve işveren temsilcileri arasında yapılan ücret pazarlıklarında; hatta kurumlar yıllık bütçelerini hazırlarken sıkça başvurulur. İzlenen taktik; önce büyük bir şey istemek, sonrasında daha azına razı olmaktır. Baştaki istek ne kadar büyük olursa, elde edilecek olan da o kadar büyük olur. Bunun sağlayan düşünce mekanizması şudur; Sen isteğini küçülttüğünde, karşındaki seninle uzlaşmak istediğini düşünecektir. Aynı teknik hayır için para isteme gibi bir faaliyette de uygulanabilir. Mesela eğer başta istenilen 50 milyon, sonradan 5 milyona düşürülmüşse bu çok bir para değildir.
   
Yukarıdaki her iki teknik de istek toplum yararına ise daha etkili olmaktadır.

Giderek Artan Ricalar Tekniği
Arka arkaya gelen şu istekleri nasıl kabul edeceğinizi bir düşünün: Araştırmacılar önce, sizi arar ve sabahın erken saatlerinde başlayacak olan bir çalışmaya katılmak isteyip istemeyeceğinizi sorarlar. İkinci durumda ise, bir deneye katılmayı isteyip istemeyeceğinizi sorar. Siz kabul ettikten sonra da deneyin saatini size söyler. Robert Cialdini ve beraberindekiler(1978) bu iki prosedürü karşılaştırdıklarında ikinci yaklaşımın çok daha etkili olduğunu gördüler. Mesela öğrenci deneklere deneyin sabahın erken saatlerinde olduğu başta söylendiğinde kabul edenlerin oranı %25 idi. Sonradan söylenenlerin oranı ise %55 idi. Ve neredeyse hepsi sabah erkenden randevuya geldiler.


 Sadece O Değil Tekniği
Diyelim ki satış elamanı potansiyel bir müşteriye mikro dalga fırının özelliklerini anlatır ve fiyatı hakkında bilgi verir. Müşteri tam fırını alıp almamak konusunda düşünürken satış elemanı ekler; “ancak hepsi bu kadar değil, eğer fırını bugün alırsanız hiçbir ek ücret ödemeden beşli mikro dalga tava setine de sahip olacaksınız”. Aslında tepsi  seti daima fırınla beraber verilmektedir. Ancak satış elemanı bugüne ya da size özel şeklinde sunarak müşteriyi etkileyip satın almayı gerçekleştirmesini umar. Tekniğin esası, önce ürünü yüksek fiyatta gösterme, müşteri fiyat konusunda düşünürken de fiyatta indirim yapma ya da ilave bir ürün koyarak onun kararını etkilemeye çalışmaktır.


Sıra dışı İstek Tekniği
Önerilen ilginç bir teknik de insanların bazen hiç düşünmeden istekleri reddetmesinden doğmuştur. Bilirsiniz pek çok şehirde dilenciler yayalardan para isterler. Çoğu yaya sürekli olarak tekrarlanan istekleri duymazlıktan gelir, kafasını başka yöne çevirip geçer gider.
Bu durumda dilencinin başarılı olmak için bir şekilde yayanın dikkatini çekmeyi başarması gerekir. Bu konuda yapılan bir araştırma için kolej öğrencisi bayanlarla işbirliği yapıldı. Kızlar bir dilenci gibi yaklaştılar. Dilenciler yayalardan klasik isteklerde bulunduklarında ‘ bi çeyrekliğin var mı?’ gibi, yayaların ilgisini çekmekte pek de başarılı olamadılar. Daha sonra, ‘’17 sent vermen mümkün mü?’’ gibi alışılmadık bir şekilde para istediklerinde, sonuçlar oldukça farklıydı. Bu yöntemle para istendiğinde, para verenlerin sayısı %37 oldu. Klasik yöntemde ise %23. Görünüşe göre, sıra dışı istek, hedefin geri çevirme refleksini durdurup amaca ulaşmayı başardı.

3
Psikolojik DanıŞmanlık ve Rehberlik / İLETİŞİM ENGELLERİ
« : Haziran 10, 2009, 08:51:08 ÖS »
İLETİŞİM ENGELLERİ

Toplum ve kurumları oluşturan bireylerin birbirlerini etkileme çalışmaları,            
bireylerin mutluluğuna ve verimliliğine atılan adımlardır. Etkileme                                  
faaliyetlerini  “bireyler arası ilişkiler” olarak adlandırabiliriz.                                          
Bireyler arası ilişkiler bağlamında iletişimi kısaca açıklamak gerekirse;                        
“İletişim, bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci” dir. Genel anlamda                  
ise; “Nitelikleri ne olursa olsun, iki sistem arasındaki bilgi alış verişini                            
iletişim” olarak kabul edebiliriz.                                                                                        
İletişim, iş ve sosyal ilişkilerde başarıya kaynaklık eder. Fikir ve                      
deneyimlerimizi paylaşmak, ilgilendiğimiz alanları geliştirmek ve insanlara                      
isteklerimizi açıklamak için iletişim beceri ve stratejilerine gereksinim                          
duyarız. Duygu ve içgüdülerimizi açıklamak için dil ve vücut diline dayalı                          
iletişim yöntemleri geliştirmemiz gerekir. Etkin bir iletişim kurulabilirse,                              
bireyler hayatlarını olduğu gibi yaşamak yerine, kendi dünyalarını                              
şekillendirebilirler. İletişimi anlamlandırmak, iletişim süreci -alıcı yada verici olması        
fark etmez- karşımızdakinin gözleriyle bakmakla sağlanabilir.                                        
İçeriği ne olursa olsun, bir sorunu çözmek ve uyarıcı ihtiyacı gidermek için insanların düşünce alışverişi, bir temasa, bir başka değişle, iletişim kurmaları gerekir. İletişim aslında hem kişisel hem de toplumsal bir süreçtir. Toplumsal sonuçların altında bireysel davranışlar yatar; sosyal gerçek, bireyin kişisel yaşamından geçerek şekillenir.
Bir insanın ilişkilerinin niteliği, o insanın yaşamının kalitesini belirler. İlişki sorunları gerçektte iletişim yani düşünce alış verişi sorunlarıdır. Ve yaşamın değişik yönlerinde kendini gösterir. İletişim sorunlarını çözmeden doyumlu bir yaşam sürdürmek olanaksızdır. İnsanların çoğu doyumlu bir yaşam gerçekleştirme çabası içindedir.
İyi bir iletişim için kişilerin birbirini anlaması gerekir.
 Bazen iletişim becerimizi etkili bir şekilde kullanamamakta ve tartışma anlaşmazlık gibi problemler yaşanmaktadır. Bu problemlerin nedenleri vardır. Bu durumun yaşanması iletişim engelleri olarak adlandırılabilir. İletişim engelleri kişinin psikolojik durumuna, iletişim kurulmak istenen fiziksel ortama, kültürel engellere bağlı olarak değişebilir. İletişim engellerini maddelere indirgemek gerekirse aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
1.EMİR VERMEK, YÖNLENDİRMEK: “Doğru odana git.”, “Gürültüyü kes.”
2. UYARMAK, GÖZDAĞI VERMEK: “Yemek yemezsen dayak yersin.”, “Ayaklarımın altından çekilmezsen çok kızacağım.”
3. AHLAK DERSİ VERMEK: “Birisi konuşurken sözü kesilmez.”, “Her zaman teşekkür etmelisin.”
4. ÖĞÜT VERMEK, ÇÖZÜM VE ÖNERİ GETİRMEK: “Neden gelip arkadaşlarınla oynamıyorsun.”, “Elbiselerini yerine koymalısın.”
5. ÖĞRETMEK: “Bıçak sağ elle tutulur.”, “Kitaplar fırlatılıp atılmak için değil, okumak içindir.”
6. YARGILAMAK, ELEŞTİRMEK, SUÇLAMAK: “Çok dikkatsizsin.”, “Kötü çocuk oldun.”
7. ÖVMEK, AYNI DÜŞÜNCEDE OLMAK: “Arkadaşlarına hep iyi davranıyorsun.”, “Haklısın nasıl istersen öyle olsun.”
8. AD TAKMAK, ALAY ETMEK: “Ukalasın.”, “Bu kadar yaramazlık yapmaya utanmıyor musun?”
9. GÜVEN VERMEK, DUYGULARINI PAYLAŞMAK, DESTEKLEMEK: “Benim için üzülme.”, “Gürültüden rahatsız olmuyorum.”
10. SORU SORMAK, SINAMAK: “Ne yaptığının farkında mısın?”, “Bunu sana kim öğretti?”
11. KONUYU SAPTIRMAK, OYALAMAK: “TV’ deki o zırvayı izleyeceğine okusan daha iyi olmaz mı?”, “Kulak zarını patlatmaktan hoşlanıyor musun?”
12. YORUMLAMAK, ANALİZ ETMEK, TANI KOYMAK: “Kardeşini biraz kıskanıyorsun.”,  “Yorgun olduğum zaman hep beni rahatsız etmek istiyorsun.”

Etkin İletişimi Engelleyen Başlıca Faktörleri Şu Şekilde Sıralayabiliriz:

Kişisel, Psikolojik Faktörler: Verici ve alıcının görüş çerçeveleri, kişisel amaçlar duygu ve heyecanları, değer yargıları, saplantıları, alışkanlıkları bireyden gelen mesajlara olumsuz tepkiler verme, kayıtsız bit tutum takınmaya sebep olabilir. Başka bir deyişle alıcının göndericiye olan tutumu , güveni ve inancı göndericiden gelecek mesajları farklı şekillerde değerlendirmesi ile sonuçlanacaktır.
Korkular: Yeni durum ve insanlardan, yanlış şeyler söylemekten, alaya alınmaktan, başkasının gözüne aptal görünmekten, duygularımızı ifade etmekten ya da kontrol edememekten korkmak, iletişim korkuları arasında sayılabilir. Yanlış anlaşılmaktan korktuğumuz için bazen hiçbir şey söylemeyiz. Kontrol etmekten korktuğumuz için duygularımızı bastırırız. Eleştirilmekten korktuğumuz için düşündüğümüzü söyleyemez, bulunduğumuz ortamdaki kişilerin görüşlerini benimsemiş gibi yaparız. Böylece bu korkular başka insanlarla iletişim kurmamızı zorlaştırır.
Ön kabuller: Bir şeyin nasıl olduğu ve nasıl olması gerektiği hakkındaki inançlarımız, değerlerimiz ve tutumlarımızın toplamına ‘ön kabul’ deniyor. Ön kabuller iletişim aksaklıklarında çok önemli bir rol oynar. Çünkü ister istemez, karşımızdaki kişinin de bizimle aynı şekilde düşündüğünü, aynı tutumu alacağını ve aynı değerleri taşıdığını düşünürüz. Özellikle de bir müzakere ya da bir görüşme halindeyken, karşımızdakinin farklı bir kişi olduğunu ve bu nedenle farklı bir yaklaşım taşıyabileceğini dikkate almayabiliriz. Bizim ön kabullerimiz karşı tarafın onayını almadığında sinirleniriz. Bu da iletişim kazalarına yol açar.
Duyarsızlık: Her şeye duyarlılık göstermek mümkün değildir. Günlük hayatın temposu içinde, kimi zaman kendimizi kaptırmamız da gerekebilir. Oysa sürekli kendi yaptıklarımız, kendi durumumuz ya da kendi duygularımızla ilgilendiğimizde insanlarla olan iletişimimiz aksamaya başlar.
Kararsızlık: Konuşurken zaman zaman, \\\"Şey, eee, yani, hımm, ne diyordum\\\" gibi ifadeler kullanırız. Ancak bu ifadeleri çok sık kullanan kişilerle sohbet etmeyi de hiç sevmeyiz. Bu sözcüklere bazen bir şeyi tam olarak bilmediğimizde kendimiz de başvururuz. Bunları kullanmayı alışkanlık haline getirmiş bir kişi, ya karar vermekten ya da söylediklerinin dinlenmeyeceğinden korkuyor demektir. Veya düşünce tembelidir. Bu  nedenle iletişim kurarken mesajımızı hazırlamak çok önemlidir. Hazırlanmış bir mesaj hem yeterli bir içeriğe, hem de uygun bir sürece dayandığı için bizleri sık sık \\\"Eee, şey\\\" vb. demekten kurtarır.
Alınganlık: Alınganlık, ruhun kendi kendini deşen yarasıdır. Alıngan kişi karşısındaki insanların her söylediğinde mutlaka kendisine yönelik bir olumsuzluk arar ve bulduğunu sanır. Kendisiyle öteki insanlar arasında duvar ördüğü için de genellikle kimseyle düzgün bir iletişim kuramaz. Başkaları da alıngan kişilerle konuşmayı tercih etmez.
Ben-merkezcilik: Her konuda kendini öne çıkarma, sürekli kendinden söz etme ve öteki insanlardan daha önemli olduğuna inanma haline “ben-merkezciklik”’ deniliyor. Sürekli kendisinden söz eden bir kişi başka bir insanla iletişim kurabilir mi? Ben-merkezcilik, kişinin öteki insanlara değil kendisine yöneliktir. Karşısında bir insan değil adeta bir ayna vardır. Bu nedenle de ben-merkezci biriyle konuşmakta olan kişi kendini önemsiz, hatta varlığı dikkate alınmıyormuş gibi hisseder. Böylece iletişim gerçekleşmez.
Semantik Faktörler :  Konuşma ve yazı dilindeki fark ve anlaşmazlıklardır. Mesajı formüle etmek için kullanılan sembollerle alakalıdır. Bazı sembollerin birden fazla anlamı olması yanında, belirli bir sembol belirli kişiler için farklı anlamlar ifade edebilir. Göndericinin sembole verdiği anlamla alıcının sembolden anladığı anlam aynı olamayabilir. Yada alıcı sembolleri hiç tanımayabilir.
Statü: Verici ve alıcının akademik ve mesleki gelişme farkları, kaynak sorunu. Statü farkları nedeniyle bireyler arasında oluşan bazı iletişim sorunları ortaya çıkabilir. Bunlar yüksek statüde olan kişilerin kendisinden düşük seviyedeki kişilere bakış açısından kaynaklanabilir. Yada onların anlamadığı, ilgisinin olmadığı konulardan bahsetmesi iletişim engellerini oluşturabilir. Yada statü farklılıkları resmiyetle birlikte iletişimi de engelleyebilir.
Fiziksel Faktörler: Bu faktörler daha çok iletişim kanalı ve bunu etkileyen çevresel koşullarla ilgilidir. Gürültü sözlü haberleşmeyi etkileyen önemli bir engeldir. Aynı şekilde çeşitli konuşma ve yazma araçlarını etkileyen teknik bozukluklar da fiziksel faktörlere örnektir.
 Zaman Baskısı: Bazen iletişim sürecinin aldığı süre de bir bariyer olarak görülebilir. Örneğin, özellikle zaman baskısı varsa mesaj asıl alıcıya ulaştırılmak üzere başka birisine aktarılır. Veya organizasyonlarda , alıcıya belirli kademelerden ve formal yollardan ulaşmak yerine, informal ve kısa yollar seçilebilir. Bu ise normal olarak iletişim süreci içine girecek bazı kimseleri dışarıda bıraktığı için uygulamada karışıklıklara yol açacaktır. Yöneticilerin zamanlarının kıt olması, bazı konuları çok özet olarak söylemelerine yol açmaktadır. Bu da bazen bir iletişim engeli olmaktadır.
 Algılamadaki Seçicilik: Algılamadaki seçicilik (veya seçive perception) olarak adlandırılabilecek bu faktör bazı mesajların veya mesajın bir kımının bilerek veya bilmeyerek algılanmaması ile ilgilidir.  Örneğin kişiler belirli öntiplere (stereotype) ve önyargılara sahip iseler , belirli kaynaklardan (göndericilerden) gelecek olan mesajları ya hiç algılamayacaklar veya göndericinin kastettiğinden farklı bir şekilde algılayacaklardır. Bu durum aynı zamanda  kişilerin duymak istedikleri şeyleri duyacakları ile ilgilidir.

4
Psikolojik DanıŞmanlık ve Rehberlik / Cvp:BİREYİ TANIMA TEKNİKLERİ
« : Haziran 08, 2009, 12:52:01 ÖÖ »
link yenilenmiştir indirebilirsiniz..

5
Psikolojik DanıŞmanlık ve Rehberlik / Cvp:
« : Nisan 14, 2009, 07:07:10 ÖS »
Merhaba;

Öncelikle bir önceki cevabımı hemen yazabilmek için fırsat buldum.. Sorunuzu okudum fakat hemen cevap yazmaya fırsatım olmadı affınıza sığınıyorum..

Umarım değindiğim konular sizin için önem taşır ve kendiniz için harekete geçebilirsiniz.. Son sorunuz hakkında bilgi vermem gerekirse; sizinde söylediğiniz gibi dikkat dağınıklığı her insanda karşılaşılan bir durumdur. Özellikle de iş yaşantısında bazı durumlarda başarısızlıklara neden olur. Dikkat dağınıklığının en önemli sebebi zihninizin çok dolu olmasından kaynaklanmaktadır. Anlatılan bir olayda ya bulunduğunuz ortamda geçen konuşmalar sizi geçmişinize götürüyor yada daha önceki yaşadığınız olayları hatırlatıyor olabilir. Öncelikle kendinizde dikkat dağınıklığı olup olmadığını çözümlemeniz gerekmektedir. Yani bu olaydan, davadan yada konuşmalardan uzaklaşmanız kopmanız ne kadar sıklıkta oluyor. Eğer çok sık başınıza geliyorsa bu sizin için bir süre sonra vazgeçilmez bir sorun haline gelebilir. Elbette başka şeyler düşünmek, bazen hayal kurmak yada olayın fazla ilginizi çekmemesi normal bir durumdur ama eğer bu durum gün geçtikçe yaşamınızı etkilemeye başlarsa kendinizi durdurmanız en mantıklı yoldur. Burda dikkatli olmak için aktif olmak için bazı vitamin ilaçları vardır bunları söylemek benim yetkim altında değildir. Ben sadece size bulunduğunuz durumu görmenize biraz daha gerçekçi olmanıza yardımcı olabilirim . \\\' Her şey yerinde ve zamanında\\\' kavramını aklınızın hep bir köşesinde tutarsanız sizin için başarıyı yakalamak daha verimli olacaktır. Eğer ruhsal gerginlik yada bedensel yorgunluk varsa bu sizde dikkat dağınıklığı yapabilir. Çok kalabalık gürültülü ortamlarda bulunuyorsanız eğer bu sizi ortamdan ister istemez uzaklaştırabilir. İlk başta da söylediğim gibi öncelikle kendinizi gözlemlemeli bu durum için sizin hayatınızda ki ciddiyetine fark etmeniz önemli.. Şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar..  Teşekkür ederim.. İyi günler..

6
Psikolojik DanıŞmanlık ve Rehberlik / Cvp:SİZİNLEYİM!
« : Nisan 02, 2009, 09:29:30 ÖS »
İyi günler.. Öncelikle ilginiz ve sorularınız için teşekkür ediyorum..  
Kesinlikle günümüzde nerde olursak olalım iş yaşantımız, kişisel sorunlarımız birbirine karışmakla birlikte stres, yorgunluğu beraberinde getiriyor.. Mesleğiniz gereği çok zor dönemlerden geçiyor olmalısınız, önemli olan bulunduğunuz durumu farkında olmanızdır ki siz zaten kendiniz için ilk adımı atmışsınız.. Baş etmek istediğiniz stres günümüzde her insanın korkulu bir sorunu haline gelmiştir.

      -Bu gibi durumda yoğun iş temposunda olmanız nedeniyle iki iş arasında kendinize dinlenmek ve kafanızı boşaltmak için zaman ayırmaya büyük özen gösterin.  Karşılaştığınız sorunları yeni bilgiler öğrenmek için karşılaştığınız fırsatlar olarak görmeniz olaya bakış açınızı değiştirmenize yardımcı olacaktır. Ve her zaman değişim küçük yada büyük hiç farketmez başarı ve mutluluğun kaynağı olarak görülmektedir.
Elbette mesleğinizin getirdiği zorluklar yoğunluk nedeniyledir, fakat uyku ve beslenme hepimiz için çok önemli durumda ve bunu çok iyi dengelemediğiniz takdirde stresin kendiliğinden gelmesine yardımcı olan şeyler. Günün sonunda unutmanıza tam olarak yardımcı olmasada kendinize vakit ayırmanız, spor yapmanız yada dinlenmeniz günün yorgunluğunu üstünüzden atmanıza yardımcı olacaktır.
Dolayısıyla arada bir dinlenmek için ara vermekten, duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarınıza cevap vermekten çekinmeyin. Kendinize özen göstermeniz vücudunuza, sağlığınıza ve sosyal yaşamınıza fayda sağlayacaktır. Yaşamın stresli anlarını değiştiremeyiz ama en azından bunu nasıl kontrol edebileceğimizi öğrenebiliriz.
Sorunlarınızı rahatlıkla konuşup stresi bir parça olsun azaltabilecek insanlarla olun. Güvendiğiniz bir insan ile konuşmak sıkışıp kalmış duyguların dışarı atılması için güzel bir yoldur. Ve en önemlisidi mutlu olduğunuz kendinizi rahat hissettiğiniz insanların yanında olun.

      -Stresinizin her geçen gün kontrol altına alınması sonucunda zaten hayattan zevk alıyor haline geleceksiniz ve bu durumda kendinize vakit ayırmak daha çok hoşunuza gidicektir.. Bir süre sonrada bu zamanların boş geçmesi sizi sıkmaması için mutlu olduğunuz şeyleri aynı zamanda zihninizi daha fazla yormayacak şeyleri yapmalısınız. Bunlar neler olabilir derseniz eğer bunları en iyi keşfedicek insan sizsiniz ben size şimdi spor yapın müzikle uğraşın dersem yada ne önerirsem yanlış olur çünkü söylediğim şeyler benim düşüncelerim olur ne yapmak istediğinize karar vermelisiniz ki karar en zor aşamadır karar verdikten sonra adım atmak yine sizin elinizde. Kendi başınıza kaldığınızda kendi sesinizi dinleyin ne yapsanız mutlu olursunuz, rahatlarsınız yada ne yapmaktan hoşlanırsınız buna karar verdikten sonra tekrar düşüncelerinizi bildirirseniz işte o zaman size şunu yapmanız iyi olur diyebilirim.

     - Avukatların en zor anları müvekkillerinin sorunlarını kendi sorunları gibi benimsemelerinden kaynaklanmaktadır. Elbette bu işi başarılı bir şekilde yapmak için benimsemek ve inanmak önemlidir. Fakat bazı durumlar öle bir hale geliyoruz ki sabredilemez yada başedilemez durumlarla karşılaşıyoruz. Öncelikle hiçbir insanın sizin istediğiniz gibi olmasını beklememeliyiz. İnsanları oldukları gibi kabul etmek değiştirememek zor bir durumdur. Fakat bunu kabullenmekte çok önemlidir. Karşılaştığınız durumlarda insanların sizi sinirlendirmesine izin vermeyin bunu yaptığınız zaman onların bunu başarmasına yardım etmiş olursunuz. Eğer bir kişinin dediği bir şeye yada bir olaya tepki gösterip sinirlendiğinizde o insanın ya da o durumun kölesi olursunuz ki karşınızda ki insanın istediği de budur zaten sinirlendiğiniz kişiye neden bu mutluluğu yaşatasınız. Eğer o andaki tepkinizde sinirlenmek yerine kendi içinizden gülümsemeyi denerseniz göreceksiniz ki bu size zarardan çok fayda getiriyor. Bazı durumlar vardır söylediğim şeyi yapmak gerçekten güçtür. O zaman da şöyle bir çelişki doğar bastırma duygusu hiçbir zaman öfkenizi içinize atmayın bu ilerleyen zamanlarda bastırılmış duyguların çok daha kötü sonuçlarla çıkmasına neden olur. Kendi başınıza kaldığınızda en azından basit ve çözümü olan bir yöntemdir bu; geceleri uyumadan önce dişlerinizi sıkmak yerine gülmeyi deneyin ne kadar öfkeli gergin olsanızda bunu yapmaya çalışın ama gerçekten güldüğünüze inanarak yapın bunu o zaman biraz daha huzurlu uyumanıza ve böyle uyanmanıza neden olacaksınız.

Aslında söylenecek daha çok şey var bunlar yazdıklarımla sınırlı değil tabiki de düşünmek bir erdemdir ve siz bu erdemi her sn zaten gerçekleştiriyorsunuz fakat iyi düşünmek çok daha büyük bir erdemdir bunu lütfen unutmayın..
umarım aradığınız cevapları çok yeterli olamasamda verebilmişimdir. Tekrardan teşekkür ediyorum.. Yardım edebilmek benim için bir mutluluk..
SAYGILAR..

7
Uğruna sevilmeye değer misin söyle!
Ne ümidim ne de ümitsizliğim senden yana artık..
Nefretim de deli sevdamda sende saklıydı.
Küçük çocukluğumdaki anılarıma gizledim seni..
Hatırlayamadığım, hatırladığımda burukluğumda kalan anılarım..
Göz yaşlarımdan öteye gidemedin..
Mutlu muyduk ki bu acıya değecek kadar!
Bedenin değildi beni özelleştiren, yokluğundu.
Görünmeyen gölgende taşan sevdandı.
Kocaman bir çelişkiydi sevdamız, cümlelerimiz, kavuşamayan hislerimiz..
Neyden öteye gidebildik ki, bizden ötesi olsun..
Ne senden öteye ne de benden öteye…!

8
Bireyi Tanıma Teknikleri Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanının en önemli konularından ilk öğrenilmesi gerekenlerden biridir. Bu ödev internet, kapsamlı kaynaklar ve bu dersi veren hocaların yardımıyla hazırlanmıştır. Bu bilgileri kullanacak arkadaşkarın dikkatine, lütfen alıntı yaptığınız takdirde yapılan ödeve saygı duyup adres belirtiniz. http://rapidshare.de/files/47455002/B_REY__TANIMA__DEV.doc.html

9
İnsanları internetten arkadaşlık kurmaya iten nedenler?

10
bu yazı özel bir konu üzerine yazılmıştır tamamen kendi cümlelerim ve düşüncelerimdir hiçbir yerden alıntı yoktur..

11
Kitabın kısa özeti..

12
Psikolojik DanıŞmanlık ve Rehberlik / Sosyal Antropoloji
« : Temmuz 07, 2008, 02:20:43 ÖS »
Sosyal antropoloji nedir ve kültürün öğelerinin örneklerle açıklanması araştırılıp yararlanmanız için hazırlanmıştır kullanıldığı takdirde yazının bana ait olduğunun belirtilmesi önemle rica olunur..

13
NOT: Bilimsel rapor kişisel olarak araştırma yapılıp hazırlanmıştır adımın ve adresin yazı kullanıldığı takdirde belirtilmesi rica olunur..

14
Psikolojik DanıŞmanlık ve Rehberlik / SİZİNLEYİM!
« : Haziran 17, 2008, 04:52:52 ÖS »
Psikolojik sorunlarınız, merak ettikleriniz, psikolojik danışmanlık ve rehberlik ile ilgili tüm sorularınıza cevap vermek için bundan sonra sizinle beraberim.

Not: Çok özel sorunlarınızda lütfen forumu kullanmayınız! Benimle özel olarak paylaşmanız tercihimizdir.

e- mail adresim : duyqusen@hotmail.com

15
TRAVMA

           Canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı, bir doku ya da organın yapısını ya da biçimini bozan ve dıştan mekanik bir etki sonucu oluşan yerel yara olarak tanımlanmaktadır. Travma ;çoğu zaman kinetik, termal veya kimyasal enerjinin dokulara transferi ile yapısal hasar oluşturmasından kaynaklanır. Normal homeostatik mekanizmaların kaybına, fizyolojik gereksinimlerin artmasına ve anormalleşmesine neden olur.                      
         Ruhsal travma kapsamına fiziksel ve duygusal tacizler (dövülme,gasp olayları,çocukluk cağından beri süregelen sevgisiz ortam, sağlık,eğitim ,barınma ve beslenme gereksinmelerinin karşılanamaması gibi), cinsel tacizler, doğal afetler (deprem, sel, fırtına , gibi),yangınlar , trafik kazaları, savaşlar ,çatışmalardan etkilenmek girmektedir. Araştırmalar her iki kişiden birinin bu tür olaylarla hayatında en az bir kere karşılaştığını gösteriyor. Ruhsal travmayla karşılaşma şansı herkes için eşit değildir. Suç oranının yüksek olduğu yerlerde yaşayanlar, başka ruhsal hastalığı veya alkol-madde bağımlılığı olanlar, askerler, polisler, itfaiye personeli olanlar korkutucu olaylarla daha sık karşılaşırlar. Ruhsal travmalardan sonra en sık görülen iki hastalık: depresyon ve travma sonrası stres hastalığıdır .Kişiyi çok korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik duyguları yaratan olayların uzun süren ruhsal sorunlara yol açtığı biliniyor. Ruhsal travmalar dan sonra sık görülen rahatsızlıklardan biri depresyondur. Depresyonun en sık görülen belirtileri isteksizlik, halsizlik, moral bozukluğu, uyku ve iştah bozukluğu ve hayattan zevk alamamadır. Depresyon ruhsal travma dan sonra ilk kez ortaya çıkabileceği gibi, daha önce depresyon geçirmiş kişilerde depresyonun tekrarlaması şeklinde de görülebilir.
Travmanın oluşmasına sebep olan etkenler   ;  
Gerçek bir hayat kaybı,ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin ya da başkasının fizik bütünlüğüne yönelik bir tehdit olayını yasamış, tanık olmuştur.Sonuç olarak kişi aşırı korku,çaresizlik ya da dehşete düşme seklinde tepkiler göstermiştir.Uyuşukluk, dalgınlık,duygusal tepkisizlik,donukluk hiç birsey hissetmiyorum, ne ağlamak ne gülmek geliyor içimden sadece bir noktaya bakıp,dalıyorum.Çevrede olup,bitenlerin farkına varma halinde azalma etrafımdan habersizim,kim geldi,kim gitti,kim ne dedi bilmiyorum.Çevreyi olduğundan farklı,yabancı,değişik algılama (derealizasyon) burası sanki benim odam,yatağım değil,sanki boşluktayım,yasadıklarım gerçek değil.Kendini olduğundan farklı ,yabancı algılama (depersonalizasyon) “sanki kendimi dışarıdan izliyorum,ellerim sanki benim ellerim değil. Dissosiyatif amnezi dediğimiz ,travma öncesi,esnası veya sonrasına ait olayları hatırlayamama ne olduğunu,ne yaptığımı bilmiyorum,kimlerle konuşmuşum,nerelerden geçmişim bilmiyorum, bir de baktım buradayım hatta simdi neredeyim bilmiyorum.Travma tik olayın kişinin gözünün önüne tekrar gelmesi, ister istemez düşünmesi,rüyalarda görülmesi, kabuslar,illüzyonlar (nesneleri korkutucu bir şekilde travmayla ilgili nesnelere benzetme,kalemleri bıçak gibi algılama seklinde), flashback dediğimiz sanki o olayı tekrar ayni şekilde yasıyor gibi hissetme hali,olayı hatırlatan şeylerle karsılaşınca kaygı duyma (TV.de seyredilen deprem görüntülerinde, çatışma ve savaş sahnelerinde fenalık hissetme,travma tik olayın yıl dönümlerinde huzursuzluk hisleri)Travma ile ilgili hatıraları akla getiren uyaranlardan kaçınma (onları düşünmek,konuşmak,o duyguları hissetmek,o olayın benzeri etkinlikler, yerler ve kişilerden uzak durma)Aşırı uyarılmışlık hali (uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorluk çekme, huzursuz bir şekilde dolaşma, bir noktaya,konuya dikkatini verememe, en ufak bir sesten irkilme,yerinde duramama gibi)Bu belirtiler kişide belirgin bir kaygıya yol açıp,toplum içinde, is yaşantısı, genel uğraşlarında belirgin bir bozulmaya yol açmaktadır.

Travma sonrasında;
Anılar çok canlıdır, olayı anımsatan ve tekrarlayan rüyalar sık görülür. Olayı anımsatan en ufak bir hatırlatıcı karşısında olayın tekrar yaşanması ve gerginlik hissi yaygındır, Stres veren yaşantıyla ilgili olan her türlü hatırlatıcıdan kaçma dikkat çeker, Psikolojik duyarlılık ve uyarılmada artma görülür; duyarlılığı ve uyarılmayı arttıran semptomlardan da mutlaka ikisi görülür.
*    Uykuya dalma ve uykuyu sürdürmede güçlük
*    Patlama halinde kızgınlık ve sinirlilik
*    Konsantrasyon güçlüğü
*    Aşırı şaşkınlık
*    Aşırı temkinlilik


Travma Sonrası Ortaya Çıkan Fizyolojik Harabiyetler
Sözü edilen normal stres tepkileri, vücudumuzda sempatik ve parasempatik sinir sistemine dayalı olarak ortaya çıkar. Sempatik sinir sistemi tehlike algılandığı anda devreye girer. Bedenin tehlikeli durumdan kaçmaya veya tehlikeyle savaşmaya hazırlanması için gerekli değişikliklerin meydana gelmesini sağlar.
-Kalp atışlarında ve nefes alıp vermede hızlanma
-Boğazda sıkışma
-Terleme
-Otonomik sinir sisteminin cevap verme yeteneğinin ve aktivitesinin artar.
-Bunun delilleri de artmış kardiak değerler , kan basıncı yüksekliği ve anormal
uyku özellikleridir.(mesela uykunun parçalanmaz ve uyku latensinin artması
söz konusudur.)
-Sindirim sisteminde hareketlenme
-Kaslarda gerginlik
-Gürültüye karşı duyarlılık, aşırı irkilme
-Yorgunluk
-Uykuya dalmada güçlükler
-Aşırı stresten kaynaklanan baş, göğüs ağrısı
-İştahta değişiklikler
-Mide bulantısı ve cinsel dürtülerde değişiklikler
olarak hissedilir.
-Limbik sistem bozukluğu
-Travma sonrası oluşan şiddetli kanamalar

Travma Sonrasında Ortaya Çıkan Psikolojik Harabiyetler

Ruhsal travmalardan sonra en sık görülen iki hastalık: depresyon ve travma sonrası stres hastalıklarıdır. Bunlar akut stres bozukluğu ve travma sonrası stres bozuklukları olarak sıralanabilir. Kişiyi çok korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik duyguları yaratan olayların uzun süren ruhsal sorunlara yol açtığı biliniyor.
Ruhsal travmalar dan sonra sık görülen rahatsızlıklardan biri depresyondur. Depresyonun en sık görülen belirtileri isteksizlik, halsizlik, moral bozukluğu, uyku ve iştah bozukluğu ve hayattan zevk alamamadır. Depresyon ruhsal travma dan sonra ilk kez ortaya çıkabileceği gibi, daha önce depresyon geçirmiş kişilerde depresyonun tekrarlaması şeklinde de görülebilir.
1)Yaşanan üzücü bir olayın bütün duyguları altüst edip birbirine karıştırması.  2)Ruhun iflas etmesi.
3)Disosyasyon : kendini gerçek-dışı ya da bedeninin dışındaymış gibi hissetme;  belirli dönemleri hatırlamak istendiğinde kafanın tamamen boş olması ve hiç bir şey hatırlayamama .                                                                                                                                  
4)Hayatı sekteye uğratacak şekilde yeniden-deneyimleme (re-experiencing) : dehşet verici anıları, kabusları yeniden yaşıyormuş gibi hissetme ve duyumsama.
5)Rahatsız eden anılardan kaçınabilmek için normalde yapılmayacak davranışların sergilenmesi : evden dışarı çıkamama, vb.
6)Madde ve alkol kötüye kullanımı ve bağımlılığı
7)Aşırı derecede duygusal uyuşma (emotional numbing) : içi boşmuş gibi duyumsayarak hiçbir duygu hissedilememesi.
8)Aşırı tepkisellik (hyperarousal): panik ataklar, öfke nöbetleri, aşırı gerginlik, aşırı tedirginlik hissedilmesi).
9)Yoğun kaygı : hayatı durduran derecede endişe duymak, aşırı çaresizlik hissi, düşünce veya davranışlardaki takıntılar.
10)Ağır depresyon : umudun, kendilik değerinin, motivasyon ya da hayatın anlamının tamamen yitirilmesi.
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU (TSSB)
Özellikle doğal afetler göz önüne alındığında, yaşanan bir afet sonrası mağdurlar yaklaşık % 10-15 olaydan çok kısa bir süre sonra toparlanır; olayın etkileriyle başa çıkabilir ve hatta “lider” rolü üstlenebilir. Yaklaşık %70 gibi bir bölümü ise olaydan etkilenir ve “stres tepkileri” gösterir. Bu gruba giren kişilere yapılacak her tür destek ve özellikle psikososyal destek çalışmaları çok önemlidir. Kişilerin vermiş oldukları “stres tepkileri”nin uzun ya da kısa süreli olması kendilerine verilebilen destekle doğru orantılıdır. Geriye kalan %10-15 gibi bir bölüm ise travmatik olaylardan uzun süreli olarak etkilenir. Yaklaşık rakamlarla verilen bu oranlar insan eliyle oluşan travmatik olaylarda daha farklı oluşmaktadır.
BELİRTİLERİ;
•   Hayatta kaldığı için kendini suçlu hissetme
•   Tehdit in yol açtığı aşırı gerginlik
•   Huzursuzluk
•   Yoğun duygusal değişiklikler
•   Aşırı yemek yeme
•   Dikkati yoğunlaştıramama
•   Korku ve kaygılar.
•   Baş dönmesi, baygınlık hissi, göğüs ve kalp bölgesinde ağrılar, kalp çarpıntıları, adale ağrıları, halsizlik, nefes almada sorunlar, bulantı, sindirim sistemi ile ilgili şikayetler gibi bir takım fiziksel sorunlar

•   Yaşamla ilgili umutlarını yitirme

Toplumda travma ve TSSB

3 Kişiden biri hayatlarının belli bir evresinde ağır travma yasarlar. TSSB bunlardan % 10-20 ‘sini etkilemektedir. Hayat boyu TSSB rastlanma oranı % 8 bulunmuştur (erkeklerde % 6,kadınlarda %10) . Bununla birlikte çoğu kişi TSSB hastalığına sahip olup, tedavi görmemiştir.

TSSB’ DA cinsiyet acısından farklılıklar

Kadınlarda cinsel tecavüzler ve fiziksel taciz daha yüksekken, erkeklerde silahlı saldırı ve çatışma seklindeki etkenler daha önde gelmektedir. Kadınlarda belirtiler daha şiddetlidir. Hastalığın suresi kadınlarda daha uzun sürmektedir. Kadınlarda travmatik olayın 15 yas öncesinde başlama riski çok daha yüksektir (özellikle cinsel taciz ve tecavüzlerde) .

TRAVMA SONRASI SORUNLARLA NASIL BAŞA ÇIKABİLİRİZ?

Stresle başa çıkmada kişilik özellikleri çok önemlidir. Yeterlilik, kendine güven, güçlülük, sağlam ego, yaşamda tutarlılık, esprili kişilik, entelektüel becerilerin varlığı, heyecan arayan kişilik yapısı stresle başa çıkmada artı puanlardır.
Travma sonrası stres bozukluklarında genellikle psikoterapi uygulaması tercih edilir, uygulanan terapilerin ortak özelliği kişiye stresle baş etmenin yollarını göstermesidir.
Uzmanları bunu tedavide özellikle 3 tip psikoterapiler olduğunu söylüyorlar endişeyi yönetmek, kognitive terapi, olayı yasamak/YUZLESMEK terapisi.Oyun terapileri ise PTSH li çocuklarda faydalı bir tedavidir.
ENDİŞEYİ YÖNETMEK TERAPİSİ
Endişeye hakim olmak,yönetmek terapisinde,terapist psikolog size PTSH semptomları ile daha etkili basa çıkabilmeniz için aşağıdaki becerileri öğretecektir;
•    Gevşeme teknikleri eğitimi- Korku ve endişelerinizi ,vücudunuzdaki ana kas gruplarını sistematik olarak  gevşeterek kontrol etmeyi öğrenirsiniz
•    Nefes almak tekniği eğitimi- yavaş ve karından nefes alarak gevşeme ve/veya genellikle korkutucu fiziksel duygular yaratan-kalp çarpıntısı,baş dönmesi,uyuşma-gibi hoş olmayan korkutucu yan etkileri olan,korktuğumuzda  yaşanan hızlı ve çabuk nefes almayı önlemeyi öğrenirsiniz
•    Pozitif düşünme ve kendi kendine konuşma tekniği-negatif düşüncelerin yerine  pozitif düşünceleri koymayı öğrenirsiniz-mesela travmayı.stres veren olayı hatırlatıcı durumlarda “Kontrolümü kaybediyorum” yerine “daha önce başardım ve simdi de tekrar başarabilirim “ demek.
•   Kendine güvenmek,kendini ifade edebilmek-isteklerini,düşüncelerini ve duygularını başkalarını dışlamadan ifade etmeyi öğrenirsiniz
•   Düşünceyi durdurmak-kendi kendine içinden “dur’ diye bağırarak, stres veren sıkıntılı düşünceleri durdurmayı, yenmeyi başarabilirisiniz.
KOGNİTİF TERAPİ
Terapist sizin duygularınızı rahatsız eden ve günlük yasamda fonksiyon göstermenizi zorlaştıran mantıksız olan inançlarınızı değiştirmenize yardımcı olur.Mesela travma kurbanları genellikle gerçekçi olmayan biçimde kendilerini suçlayabilirler daha dikkatli olmadıkları için veya savaşa giden bir kişi ise,arkadaşının ölümünden  dolayı kendini suçlayabilir.Kognitif terapinin amacı size özellikle de üzüntü veren düşüncelerinizi tanımayı,onlarla karşı gerçekçi olmanızı,delil var mıyı ölçmenizi, ve de daha sonra,sizin daha dengeli duyguları başarmanız için daha gerçekçi düşünceleri benimsemenizi sağlar;yardımcı olur.
YÜZLEŞME TERAPİSİ
Bu terapide, terapist size travmayi hatırlatan ve simdi günlük hayatınızda realistik olmayan yoğun korkularınıza sebep olan özel durumlarla, insanlarla, objelerle,  hatıralarla, veya duygularla yüzleşmenize yardim eder .Bu iki şekilde yapılabilir;
•   •         Hayalinizde yüzleşmek- terapist size ısrarla ve sürekli travmatik hatıralarınızı anlatmanızı söyler –ta ki artık sizde bu anlattıklarınız eskisi kadar yüksek seviyede strese sebep olmayana kadar
•   •         Realiteyle yüzleşmek-Terapist size su anda emin tehlikesiz olan,ama sizin yoğun korkularınızı tetiklediği için yapmaktan kaçındığınız şeylerle yüzleşmenizi sağlar;yardımcı olur-mesela bir kaza geçirdikten sonra tekrar araba kullanmak, asansorde saldırıldıktan sonra tekrar asansöre binmek,evde soyulduktan sonra eve geri gitmek vs. O durumdan kaçmak yerine, o durumda olmakta ısrar ettiğiniz surece,kendinizi zorladığınız surece   korkularınız yavaş yavaş yok olacaktır.Bu duruma kendinizi tekrar tekrar zorlamakla da ,korktuğunuz durumun artık tehlikeli olmadığını ve durumla  emin bir şekilde basa çıkabildiğinizi gösterecektir size.
OYUN TERAPISI
PTSH lı çocukları tedavide kullanılır.Terapist başka turlu basa çıkılamayan, daha direkt konuşulamayan, başlatılamayan konulara,başlıklara oyunları kullanarak girer.Bu çocukların travma hatıraları ile basa çıkmalarını ve iyileşmelerini sağlar.

Sayfa: [1] 2