Gönderen Konu: Anayasa Mahkemesinin Son Kararı  (Okunma sayısı 4241 defa)

Çevrimdışı Av. Ahmet Delikanlı

  • Administrator
  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 665
  • Karma: +10/-0
    • Profili Görüntüle
  • Hukuk ile ilginiz nedir ?: Hukuk Fakültesi Mezunuyum
Anayasa Mahkemesinin Son Kararı
« : Mart 05, 2008, 01:41:08 ÖS »
Anayasa Mahkemesi:

5.1.1961 günlü, 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanunun;

                   

                   A- 1. ve 2. maddelerinin Anayasanın 2., 13., 35. ve  46. maddelerine,

 

                   B- 3. ve 4. maddelerinin Anayasanın 2., 5., 10., 13., 36., 40., 46., 90. ve 125.   maddelerine,

 

                   aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.

Maddelerin yasaya aykırılığı istemiyle açılan dava sonuçlanmıştır bilginize sunulur...

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

 

 

Resmi Gazete  Tarih ve Sayısı : 21.02.2008 - 26794

Esas Sayısı      : 2004/25

Karar Sayısı  : 2008/42

Karar Günü   : 17.1.2008

 

 

                   İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMELER:

 

                   1- Aksaray Kadastro Mahkemesi                                     Esas Sayısı: 2004/25

                   2- Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesi                            Esas Sayısı: 2005/71

 

                   İTİRAZLARIN KONUSU: 5.1.1961 günlü, 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanunun;

                   

                   A- 1. ve 2. maddelerinin Anayasanın 2., 13., 35. ve  46. maddelerine,

 

                   B- 3. ve 4. maddelerinin Anayasanın 2., 5., 10., 13., 36., 40., 46., 90. ve 125.   maddelerine,

 

                   aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.

 

                   I- OLAY

                   

                   Bakılmakta olan davalarda, 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanunun itiraz konusu kurallarının Anayasaya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.

 

                   II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ

 

                   Aksaray Kadastro Mahkemesinin başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

 

                   İTİRAZ NEDENLERİ: 221 sayılı Yasanın 1. maddesi 6830 sayılı İstimlâk Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kamulaştırma işlerine dayanmaksızın, kamulaştırma kanunlarının göz önünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan gayrimenkuller ilgili amme hükmi şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılır, 2. maddesi Gayrimenkulde amme hizmetinin mahiyet ve gayesine uygun şekilde tesisler veya inşaat vücuda getirilmiş olması bu kanunun uygulanması bakımından fiilen tahsistir hükmü ile kamulaştırma kararı ve işlemleri yapılmaksızın fiilen işgal ve el koymaya ve işgali kamulaştırma olarak kabul ederek, bireyin temel haklarından sayılan ve Anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının özüne dokunur ve Anayasanın 46. maddesinde yer alan mülkiyet hakkını sınırlayan kamulaştırma ilkelerine de aykırı bir şekilde ve Anayasanın 90. maddesi son fıkrası gereğince Türkiye Cumhuriyeti, bireylerin mülkiyet hakkına saygı göstereceğini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin l Nolu Protokolün 1. maddesi gereğince taahhüdüne aykırı hükümler içermesi nedeniyle anılan Yasa maddeleri Anayasanın 2., 13., 35., 46. maddesindeki hükümlerine aykırıdır. Bu nedenle iptali gerekmektedir.

 

       SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda anılan sebeplerle 2942 sayılı Yasanın geçici 4. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 221 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddelerinin Anayasanın 2., 13., 35., 46. maddelerine aykırı olması nedeniyle 221 sayılı Kanunun diğer hükümlerinin bu maddelerin iptali halinde uygulama olanağı kalmayacağından iptaline karar verilmesini saygı ile arz ederim.

                   

                   Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

 

                        Mülkiyet hakkı TMK ve Anayasanın 35. maddesi ile kişilere tanınmış olup TMKnın mülkiyet hakkını düzenleyen maddeleri uyarınca başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlara uymak koşulu ile sahip olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma hakkı verir. Kusurlu davranış olan el atma, tapu kütüğüne güven ilkesi uyarınca el atmayı geç öğrenen kişilere karşı kamu idarelerine kendi kusurlu davranışından yararlanma sonucunu doğuracağından Anayasanın 2. maddesine aykırı görüldüğünden iptali için başvurulmuştur.

 

                   Anayasanın 5. maddesi devletin temel amaç ve görevlerinden birisinin kişinin temel hak hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasi, ekonomik engelleri kaldırmak olduğundan özel hukuk tüzel kişilerine ve gerçek kişiler tarafından herhangi bir üstün hakkı olmaksızın el atıldığında süreye tabi olmaksızın hak aranabildiği halde kamu tüzel kişisinin aynı eyleminden dolayı hak düşürücü süre zırhına sığınılması Anayasanın 10. maddesindeki yasalar önündeki eşitlik ilkesine aykırı olduğundan iptali gerekir.

 

                   Anayasanın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle kısıtlanabileceği, bu kısıtlamanın da Anayasanın özüne, ruhuna, demokratik toplum düzenine, ölçülü olma ilkesine aykırı olamayacağı kabul edildiği halde 3. ve 4. maddede mülkiyet hakkının özünü zedeler şekilde sınırlama yapıldığından Anayasanın 13. maddesine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.

 

                   Anayasanın 46. maddesi mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla ve karşılığı peşin ödenmek koşulu ile sınırlanabileceğini öngörmüş olup, bu hakkın kullanılmasında yasama organına kesin yetki verildiğinin düşünülmesi mülkiyet hakkının Anayasal güvence altına alınmış olması esasına aykırı olacağından kamulaştırma dahi sıkı kurallara bağlanmışken, dayanağını herhangi bir idare işleminden almayan kamulaştırmasız el atmanın iptali istenen yasa maddesinde belirtilen sürenin geçmesinden sonra yasal kamulaştırmanın sonuçlarını idareye verdiğinden, malikin her türlü dava açma hakkının elinden alınmasına sebebiyet vereceğinden, dava açma hakkına getirilen bu sınırlama hak arama özgürlüğünü düzenleyen Anayasanın 36. maddesine ve hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişilerin en kısa sürede ilgili makama başvurma hakkını düzenleyen 40. maddeye aykırı olduğundan iptali gerekir.

 

                   Hak düşürücü yargı yoluna başvurmayı iptali istenen yasa maddesinde belirtilen sürenin geçmesi ile idarenin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine açık olduğu ilkesini düzenleyen Anayasanın 125. maddesine aykırı olduğundan iptali gerekir.

 

                   Ayrıca Avrupa İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek Protokolün 1. maddesinde “her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullarla ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

 

                   Yukarıdaki hükümler, devletin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez denilmekte olup, Anayasanın 90. maddesi son fıkrası uyarınca Türkiye Cumhuriyeti, bireylerin mülkiyet hakkına saygı göstereceğini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 numaralı protokolünün 1. maddesi uyarınca taahhüt ettiğinden bu maddeye de aykırı olduğu düşünülmektedir.

 

                   Nitekim Anayasa Mahkemesi iptali istenen 221 sayılı Kanunun hak düşürücü süreye ait 3 ve 4. maddeleri ile aynı sonucu doğuran 2942 sayılı Kanunun  38. maddesini de Anayasanın 2., 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı bularak iptal ettiğinden mahkememizce iddia ciddi bulunmuştur.

 

                   SONUÇ: Gerekçeleri yukarıda izah edildiği üzere;

 

                   221 sayılı Yasanın Birinci maddede yazılı gayrimenkuller tapuda kayıtlı ise, kayıt sahipleri veya mirasçıları ancak fiili tahsis tarihindeki rayiç üzerinden gayrimenkul bedelini isteyebilirler. Tapuda kayıtlı olmayan gayrimenkuller hakkında fiili tahsis tarihinden itibaren 10 sene geçmemiş ise o tarihte zilyetlikle iktisap şartları tahakkuk eden zilyetleri veya mirasçıları birinci fıkra hükmünden faydalanabilirler.

 

                   Herhalde gayrimenkule müdahalenin meni ve tazminat davası dinlenmez. hükmünü içeren 3. maddesi ile “Gayrimenkulun bedelini dava hakkı bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki sene sonra düşer hükmünü getiren 4. maddesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2., 5., 10., 13., 36., 40., 46., 125. ve 90. madde delaleti ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 numaralı Protokolünün 1. maddesine aykırı olduğu düşünüldüğünden Anayasanın 152. maddesi uyarınca iptaline karar verilmesi talep olunur.

                   

                   III- YASA METİNLERİ

 

                   A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları

 

                   221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’un;

 

                   1- 1. maddesi şöyledir:

 

                     6830 sayılı İstimlâk Kanununun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kamulaştırma işlerine dayanmaksızın, kamulaştırma kanunlarının gözönünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan gayrimenkuller ilgili âmme hükmî şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılır.

                                     

                   

                   2- 2. maddesi şöyledir:

                                     

                   Gayrimenkulde âmme hizmetinin mahiyet ve gayesine uygun şekilde tesisler veya inşaat vücuda getirilmiş olması bu kanunun uygulanması bakımından fiilen tahsistir.

 

                   3- 3. maddesi şöyledir:

                   

                   “Birinci maddede yazılı gayrimenkuller tapuda kayıtlı ise, kayıt sahipleri veya mirascıları ancak fiilî tahsis tarihindeki rayiç üzerinden gayrimenkul bedelini istiyebilirler. Tapuda kayıtlı olmayan gayrimenkuller hakkında fiilî tahsis tarihinden itibaren on sene geçmemiş ise o tarihte zilyedlikle iktisap şartları tahakkuk eden zilyedleri veya mirasçıları birinci fıkra hükmünden faydalanabilirler.

                   Herhalde gayrimenkule müdahalenin meni ve tazminat dâvası dinlenmez.

 

                   4- 4. maddesi şöyledir:

 

                   Gayrimenkulün bedelini dava hakkı bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten iki sene sonra düşer.

 

                   B- Dayanılan Anayasa Kuralları

 

                   Başvuru kararında, Anayasanın 2., 5., 10., 13., 35., 36., 40., 46., 90. ve 125. maddelerine dayanılmıştır.

                   IV- İLK İNCELEME

 

                   Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 8. maddesi gereğince;

 

                   A- E.2004/25 sayılı dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, 7.4.2004 gününde OYBİRLİĞİYLE,

 

                   B-  E.2005/71 sayılı dosyada;

 

                   1- 221 sayılı Yasa;nın itiraz konusu 3. maddesinin birinci fıkrasında, aynı Yasanın  birinci maddesine göre, kamulaştırma işlerine dayanmaksızın yapılan el atmalarda, gayrimenkullerin tapuya kayıtlı olup olmadıklarına göre, kayıt sahipleri ya da  mirasçıların tahsis tarihindeki rayiç üzerinden gayrimenkul bedeli isteyebilecekleri, ikinci fıkrasında, herhalde gayrimenkule müdahalenin menii ve tazminat davası dinlenmeyeceği hükmüne yer verilmiş, 4. maddede ise, gayrimenkulün bedelini dava hakkının 221 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra düşeceği belirtilmiştir. Mahkemede bakılmakta olan dava, el atmaya razı olarak tazminat istemiyle açılmıştır. Davada, gayrimenkulün rayiç  bedelinin istenilmesi ya da gayrimenkulün bedelini dava gibi istemlere yer verilmemiştir.

 

                   221 sayılı Yasa’nın 3. maddesinin birinci fıkrası ile 4. maddesinin, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme&nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bunlara ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,  

 

                   2- Dosyada eksiklik bulunmadığından, 221 sayılı Yasanın 3. maddesinin ikinci fıkrasının esasının incelenmesine,  

 

                   3- Anayasanın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 28. maddesine göre, Anayasa Mahkemesine  itiraz yoluyla yapılacak başvurular itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davada  uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlı tutulmuştur.

 

                   221 sayılı Yasa&nın 3. maddesinin başvuru konusu ikinci fıkrasında herhalde gayrimenkule müdahalenin menii ve tazminat davası dinlenmeyeceği belirtilmiştir. İtiraz başvurusunda bulunan Mahkemede bakılmakta olan dava, tazminat talebiyle ilgili olduğundan, davanın, gayrimenkule müdahalenin men&ini kapsamaması nedeniyle, 3. maddenin ikinci fıkrasının esasına ilişkin incelemenin, tazminat sözcüğü ile sınırlı olarak yapılmasına,

 

                   18.7.2005 gününde OYBİRLİĞİYLE,

 

                   Karar verilmiştir.

 

                   V- BİRLEŞTİRME KARARI

 

                   Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin başvurusuna ilişkin E.2005/71 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2004/25 sayılı dava ile birleştirilmesine, esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2004/25 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 17.1.2008 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.

                                                                                                                                     

                   VI- ESASIN İNCELENMESİ

 

                   Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

 

                   A- İtiraz Konusu Kuralların Anlam ve Kapsamı

 

                   5.1.1961 günlü, 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun, 12.1.1961 günlü Resmi Gazete&de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

 

                   Yasa&nın 1. maddesinde, 31.8.1956 günlü, 6830 sayılı İstimlâk Kanunu&nun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kamulaştırma işlerine dayanmaksızın, kamulaştırma yasalarının gözönünde tutulduğu amaçlara fiilen tahsis edilmiş olan taşınmaz malların kamu kurum ve kuruluşları adına, tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılmaları öngörülmüş, kamulaştırılmadan el konulmuş taşınmaz mallara genel ve yasal bir kamulaştırma düzeni tanınmıştır. Kamulaştırılmış sayılmayla ilgili kural süreli olarak getirilmiştir. Kamulaştırma yapılmaksızın, amaca tahsis edilme işleminin 6830 sayılı İstimlâk Kanununun yürürlüğe girdiği 9.10.1956 tarihine kadar yapılması gerekmektedir.

 

                   İtiraz konusu 2. maddede ise fiilen tahsisin tanımı yapılmıştır. Buna göre, 1. madde kapsamında olup kamulaştırılmış sayılan taşınmazların üzerinde kamu hizmetinin konu ve amacına uygun şekilde tesisler ve inşaat” yapılmış olması, bu Yasanın uygulanması bakımından fiilen tahsis olarak nitelendirilecektir. Maddede, fiilen tahsisin koşulları, kamu hizmetinin nitelik ve amacına uygunluk ,tesis veya inşaatın vücuda getirilmesi ve tahsisin varlığı ve yeterliliği&olarak ortaya çıkmaktadır.

 

                   İtiraz konusu kurallarla, ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından kamulaştırma yapılmadan el konulmuş olan taşınmazlar, el koyma tarihinde kamulaştırılmış sayılarak, 6830 sayılı Yasa ile yapılan kamulaştırma işlerine istisna getirilmiş, uygulamada fiilen ortaya çıkan, ancak hukuksal olarak tamamlanmayan işlemlere yasal durum kazandırılmıştır.

 

                   Yasa’nın diğer maddelerinde, 1. maddede yazılı taşınmazların tapuya kayıtlı olup olmamalarına göre kayıt sahipleri veya mirasçılarının isteyeceği taşınmaz bedeli, taşınmazın bedelini dava hakkının düşme süresi, uyuşmazlıkların çözümü, tapu kaydının sicilden düşmesi, işlemlerin harç ve resme tabi olmaması gibi konular düzenlenmiştir. 221 sayılı Yasa’nın 3. maddesinin itiraz konusu ikinci fıkrasında ise, Yasa kapsamında kamulaştırılmış sayılan taşınmazlar için herhalde “müdahalenin men’i” ve “tazminat” davasının dinlenmeyeceği belirtilmiştir.  

 

                   Yasa’nın gerekçesinde, “Kamu hizmetlerinin yerine getirilebilmesi için taşınmaza gereksinim duyulduğu zaman ‘İstimlak’ kanunlarının uygulanması suretiyle taşınmaza sahip olunur. Bir taşınmazın önceki yıllarda kamulaştırılmasına karşın, kamulaştırma işleminin tapu siciline işlenmemiş olması veya evrakının kaybı nedeniyle kamulaştırma işleminin ispatı mümkün olamamaktadır. Öte yandan, kamu tesislerinin oluşturulabilmesi için taşınmaz sahipleri tarafından kamu emrine bağış ve terk edildiği halde, bu durumun Tapu Dairesinde yapılması gereken ‘ferağ’ işlemine bağlanmaması nedeniyle sahibinin mülkiyeti devam edegelmiştir. Bu tür tahsis işlemine karşın, tapu kayıt sahipleri tarafından da herhangi bir hak talebinde bulunulmamıştır. Ancak bir takım kayıt sahiplerinin ölümünden sonra, mirasçılar tarafından idare aleyhine men’i müdahale, ecrimisil vesair şekillerle tazminat ve bedel davaları açıldığı görülmektedir. Çok önceleri kamu hizmetine tahsis edilen bu taşınmazlar için daha önceleri dava açılmadığı halde, taşınmaz fiyatlarında büyük yükselmeler görülmesi nedeniyle yeni davaların açılmakta olduğu saptanmıştır. Şahıslar mülkiyetinde bulunan taşınmazların fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olmasının mülkiyet hakkını düşürmeyeceği kuşkusuzudur. Ancak yukarıda açıklanan nedenlere ve tahsis tarihinden itibaren geçen zamana göre bu Yasa’nın yürürlüğe gireceği tarihe kadar geçerli olmak üzere  ‘tapu kayıtlarının tasfiyesi cihetine gidilmesi’ yerinde görülmüştür” denilmektedir. Böylece tasarının, “uygulamadaki uyuşmazlıkları gidermek ve onları tasfiye etmek için” yasalaştığı anlaşılmaktadır.

 

                   221 sayılı Yasa, bir istisna olarak, belirli bir süre içinde yapılan, ancak kamulaştırması yapılmayan taşınmaz malların kamu adına tescil işlemleri için yürürlüğe girmiştir. Genel ve yasal bir kamulaştırma düzeni tanıyan bu Yasa, 1956 yılına kadar geçen süreyi içeren ve kamulaştırma amacına yönelik olarak tahsis edilen taşınmazları kapsamakta, 1956 yılından sonra ise bu Yasa kapsamındaki iş ve işlemler nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü için devam eden davalar nedeniyle uygulaması sürmektedir. 6830 sayılı Yasa’yı yürürlükten kaldıran, ek ve değişiklikleriyle bugün yürürlükte bulunan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 4. maddesinde, “5 Ocak 1961 tarih ve 221 sayılı Kanunun kapsamına girmeleri nedeniyle kamu tüzelkişileri veya kurumları adına kamulaştırılmış sayılan taşınmaz malların eski malik, zilyed veya bunların halefleri tarafından açılmış ve kesin hükme bağlanmamış davalarda sözü edilen 221 sayılı Kanunun hükümleri uygulanır” denilmek suretiyle, devam eden davalarda 221 sayılı Yasa’nın uygulanma olanağı sağlanmıştır.

 

                   B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

 

                   1- Yasa’nın 1. ve 2. Maddelerinin İncelenmesi

 

                   Başvuru kararında,  Yasa’nın 1. ve 2. maddeleriyle, kamulaştırma kararı ve işlemleri yapılmaksızın fiilen işgal ve el koymanın kamulaştırma kabul edilerek, bireyin temel haklarından sayılan mülkiyet hakkının özüne dokunulduğu, mülkiyet hakkını sınırlayan kamulaştırma ilkelerine aykırı şekilde düzenleme yapıldığı, bu nedenlerle itiraz konusu kuralların Anayasa’nın 2., 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

 

                   Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa’nın ve yasa koyucunun da uyacağı temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan devlettir.

 

                   Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen ve temel öğesinin “kamu yararı” olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla Devlet tarafından sona erdirilmesidir. Kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddenin birinci fıkrasında; “Devlet ve kamu tüzelkişileri, kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir” denilmektedir. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal öğeleridir.

 

                   İtiraz konusu kurallarla, 6830 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce kimi taşınmaz mallar üzerinde kamu kurum ve kuruluşları tarafından kamulaştırmasız el konulmak suretiyle yaratılan fiili duruma hukuksal bir nitelik kazandırılmakta,  kamulaştırma işlem ve kararının yerine yasa geçmekte ve fiilen el koyma işlemi,  el koyma tarihini esas alarak kamulaştırma sayılmaktadır. Taşınmaz malın kamulaştırma yasalarının gözönünde tuttuğu amaçlara fiilen tahsis edilmiş olması yeterli görülmekte, bu koşulların gerçekleşmesi durumunda, taşınmaz mal, tahsis tarihinden geçerli olmak üzere kamulaştırılmış kabul edilmektedir.

                   

                   Kamu yararı amacıyla ve şekil ve koşulları yasayla belirlenmek suretiyle kamulaştırma yoluyla özel mülkiyetin sona erdirilmesi, sosyal hukuk devleti ilkesinin doğal sonucudur. 221 sayılı Yasa’nın 1. maddesinde, “kamulaştırma kanunlarının gözönünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş” olmaktan söz edilmekle kamu yararı kastedilmiş, 2. maddede de Yasa’nın uygulanması bakımından fiilen tahsis sayılması gereken durumlar sayılarak kamulaştırılmış sayılmanın esası Yasa ile gösterilmiştir.  

 

                   Bu durumda, itiraz konusu 1. maddede, kamu yararı gözetildiğinden, 2. maddede de kamulaştırılmış sayılmanın koşulu olan fiilen tahsis tarihinin tanımı yapıldığından,  kamulaştırılmış sayılan taşınmaz malların bedelleriyle ilgili düzenlemenin de başvuru konusu yapılmaması nedeniyle itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 2. ve 46. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

                   İtiraz konusu kuralların Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

 

                   Şevket APALAK bu görüşe değişik gerekçeyle katılmıştır.

 

                   Osman Alifeyyaz PAKSÜT,  Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER ile Zehra Ayla PERKTAŞ 1. madde yönünden, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,  Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile Zehra Ayla PERKTAŞ 2. madde yönünden de bu görüşe katılmamıştır.

 

                   2- Yasa’nın 3. Maddesinin İkinci Fıkrasında Yer Alan “… tazminat …” Sözcüğünün İncelenmesi

 

                   Başvuru kararında, mülkiyet  hakkının başkalarının hakkına zarar vermemek ve yasalara uymak koşuluyla malike sahip olduğu şeyi dilediği gibi kullanma hakkı tanıdığı, yasalara dayanmayan el atma sonucu, idarenin yaptığı işlem nedeniyle malikin zarara uğradığı, bu durumda bir sınırlama olmaksızın hakkın aranması gerektiği, herhangi bir idari işleme dayanmayan el atma sonucunda malikin dava açma hakkının elinden alındığı, uğranılan zararın bile karşılanmasının önlendiği, idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı yoluna açık olması gerektiği, bu nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 36., 40., 46., 90. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

 

                   İtiraz konusu sözcüğün yer aldığı kuralda, 221 sayılı Yasa’nın 1. maddesine göre kamulaştırılmış sayılan taşınmaz mala ilişkin olarak tazminat davası dinlenmeyeceği hüküm altına alınmıştır.

 

                   Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda eşitliği gözeten, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir.

 

                   Anayasa’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik hukuk devleti niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması amaçlanmıştır. Yargı denetimi, hukuk devletinin “olmazsa olmaz” koşuludur.

 

                   Anayasa’nın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz”  denilmektedir. Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımanın ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir.  Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması adil yargılamanın ön koşulunu oluşturur.

 

                   İtiraz konusu kuralla, taşınmaz malı kamulaştırılmış sayılan kişiye tazminat davası açma hakkı tanınmamaktadır. “Bedel artırımına” dönük olmaması kaydıyla açılan tazminat davasının yargı denetiminin engellenmesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü alanına yapılmış açık bir müdahale niteliğindedir, hukuk devleti ilkesi ve hak arama özgürlüğüyle bağdaşmaz.

 

                   Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

 

                   Kural iptal edilmiş olduğundan Anayasa’nın 5., 10., 13., 40., 46., 90. ve 125. maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

 

                   Fulya KANTARCIOĞLU ve Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe farklı gerekçeyle katılmışlardır.

 

                   VII- İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ

 

                   2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrasında, “Ancak başvuru, kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya içtüzüğün sadece belirli madde veya hükümleri aleyhine yapılmış olup da, bu belirli madde veya hükümlerin iptali kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya içtüzüğün bazı hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi, keyfiyeti gerekçesinde belirtmek şartıyla, kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya içtüzüğün bahis konusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar verebilir” denilmektedir.

 

                   221 sayılı Yasa’nın, 3. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “… tazminat …” sözcüğünün iptali nedeniyle, uygulama olanağı kalmayan “… ve …” sözcüğünün de 2949 sayılı Yasa’nın 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptali gerekir.

 

                   VIII- SONUÇ

 

                   5.1.1961 günlü, 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’un;

 

                   A- 1. maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

 

                   B-  2. maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

 

                   C- 3. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “... tazminat ...” sözcüğünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

 

                   D- 3. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “... tazminat ...” sözcüğünün iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan fıkradaki  “… ve …“ sözcüğünün de 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

 

                   17.1.2008 gününde karar verildi.

 

Başkan  

Haşim KILIÇ
 Başkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT
 Üye

Sacit ADALI
 

 

 

 

 

 

Üye

Fulya KANTARCIOĞLU
 Üye

Ahmet AKYALÇIN
 Üye

Mehmet ERTEN
 

 

 

 

 

 

Üye

A. Necmi ÖZLER
 Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR
 Üye

Şevket APALAK
 

 

 

 

 

 

Üye

Serruh KALELİ
 Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ
 

 

 

 

 

 

 

 

KARŞIOY YAZISI

 

 

                   Kamulaştırma, Anayasanın 46. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların kamulaştırılması ancak gerçek karşılıklarının peşin ödenmesiyle gerçekleştirilebilir. Bu temel ilke karşısında, taşınmazların, kamulaştırma işlemlerine dayanmaksızın fiilen tahsis esasına göre “kamulaştırılmış sayılması” olanaklı değildir.

 

                   221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrımenkuller Hakkında Kanun’un 1. maddesi, belirli bir tarihe kadar fiilen tahsis edilmiş taşınmazları kamulaştırılmış saydığından, Anayasanın 46. maddesine açıkça aykırıdır. İptali gerekir. Kanunun, 1. maddesinde “kamulaştırılmış sayılma” olarak kabul ettiği “fiilen tahsis” i tanımlayan ve birinci maddeye işlevsellik kazandırmak suretiyle onu tamamlayan 2. maddesi de, Anayasaya aykırı bir olguyu düzenlediğinden, iptali gerekir.

 

                   Bu nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

                                                                                                                  Başkanvekili

                                                                                  Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ
 

                   5.1.1961 günlü 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, “6830 sayılı İstimlâk Kanununun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kamulaştırma işlerine dayanmaksızın, kamulaştırma kanunlarının gözönünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan gayrimenkuller ilgili amme hükmi şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılır”, 2. maddesinde de “Gayrimenkulde amme hizmetinin mahiyet ve gayesine uygun şekilde tesisler veya inşaat vücuda getirilmiş olması bu kanunun uygulanması bakımından fiilen tahsistir” denilmektedir.

                   

                   Yasa’nın 1. maddesiyle fiili tahsis (kamulaştırmasız el koyma) tarihi kamulaştırılma tarihi olarak kabul edilmiştir. Ancak fiili tahsis tarihinin saptanabilmesi için gayrimenkul üzerindeki tesis ve inşaatların hangi tarihte, hangi kurum veya kuruluş tarafından ve hangi amaçla yapıldığının bilinmesi gerekir. Özellikle üzerinden çok uzun süre geçmiş tahsislerde söz konusu tarihin saptanmasında zorluklarla karşılaşılmasının kaçınılmaz olmasına karşın, yasakoyucunun 6830 sayılı Yasa’nın ya da 521 sayılı Yasa’nın yürürlük tarihi gibi belirli bir tarihi değil de hak sahipleri bakımından saptanmasındaki zorluk açık olan bir tarihi öngörmesi, hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez koşulu olan hukuk güvenliğini zedelemektedir.

                   

                   Öte yandan, Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı, temel bir hak olup, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı verir. Mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir. Anayasa’nın 46. maddesinde koşulları gösterilen kamulaştırma ise, malikin rızası olmaksızın kamu yararı amacıyla mülkiyet hakkını ortadan kaldıran bir işlemdir. Bu nedenle malikin mülkiyet hakkının zedelenmemesi için gerçek karşılık esası benimsenerek, mülkiyet hakkı ile kamu yararının zorunlu kaldığı kamulaştırma arasında adil bir denge oluşturulması amaçlanmıştır. Bu bağlamda, kamulaştırmasız el koyma olgusuna itiraz konusu kurallarla getirilen çözümün neyi amaçladığının, başka bir anlatımla mülkiyet hakkı ile kamulaştırma arasındaki Anayasal dengenin kurulup kurulmadığının saptanması için yasanın diğer kurallarının da incelenmesi gerekir. Çünkü ilk bakışta Anayasa’ya aykırı görünen bir kuralın Yasa’nın diğer kurallarıyla sakıncalarının giderilerek Anayasa’ya uygun hale getirilmesi olanaklıdır. Bu nedenle Yasa’nın bütününü ve getiriliş amacını gözardı ederek yapılan değerlendirmelerin Anayasa’ya uygunluk denetimini üstlendiği işlev doğrultusunda sağlıklı sonuçlara ulaştıramayacağı açıktır. Yasa’nın 3. maddesinde yer alan, hak sahiplerinin, ancak fiili tahsis tarihindeki bu bağlamda, çok eski tarihlere de ait olabilecek bir rayiç değer üzerinden gayrimenkul bedelini isteyebileceklerine ilişkin kuralla birlikte değerlendirildiğinde itiraz konusu düzenlemelerin, Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırmanın, ancak taşınmaz malların gerçek karşılıklarının peşin ödenmesi yoluyla gerçekleştirilebileceğine ilişkin kuralla bağdaşmadığı gibi mülkiyet hakkını da zedelediği sonucuna varılmaktadır.

                   

                   Bu nedenlerle itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 2., 35. ve 46. maddelerine aykırıdır.

                   

                   Yasa’nın 3. maddesinin ikinci fıkrasında “Herhalde gayrimenkule müdahalenin men’i ve tazminat davası dinlenmez” denilerek diğer maddelerinin getiriliş amacıyla uyum sağlanmış ve bu amacın gerçekleşmesinin herhangi bir yolla engellenmesi önlenmek istenmiştir. Bu fıkraya ilişkin inceleme, sınırlama kararı uyarınca sadece “tazminat” sözcüğü bakımından yapılmıştır. Çoğunluk gerekçesinde bu sözcük, birinci fıkradaki “fiili tahsis” dışında gayrimenkule verilen zararların tazmini biçiminde yorumlanarak sonuca ulaşılmıştır. Oysa ne 3. maddenin ikinci fıkrasının içeriği ne de Yasa’nın tümünün değerlendirilmesi bu yoruma olanak vermektedir. Çünkü, Yasa’nın bu kuralının da amacı diğerleri gibi el konulan taşınmazın gerçek değerinin istenmesini engellemektir.

                   

                   Açıklanan nedenlerle “tazminat” sözcüğünün iptal gerekçesine katılmıyorum.

 

                                                                                                                                                                                                                                                                                              Üye

                                                                                                   Fulya KANTARCIOĞLU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

 

 

                   Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’un 1. ve 2. maddelerinin Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin iddianın incelenmesi;

 

                   Anayasaya aykırılığı ileri sürülen maddelerden, 6830 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce bir kısım taşımaz mallar üzerinde kamu kurum ve kuruluşları tarafından kamulaştırmasız el konulmak suretiyle yaratılan fiili duruma, yasallık kazandırılmak istendiği, bunun için aranan koşullar gerçekleştiğinde de sözü edilen taşınmaz malların tahsis tarihinden geçerli olmak üzere kamulaştırılmış sayılacakları anlaşılmaktadır.

 

Anayasanın 46. maddesinde yer alan kamulaştırma, mülkiyet hakkını ortadan kaldıran bir işlemdir. Bu işlem ile Devlet, özel mülkiyeti malikin rızası olmaksızın kamu yararına sona erdirebilmektedir. Bu nedenle de mülkiyet hakkının zedelenmemesi için 46. maddede gerçek karşılıkların peşin olarak ödenmesi esası benimsenmiştir.

                   

Kamulaştırmanın, kamu yararının gerektirdiği durumlarda gerçek karşılığının peşin ödenmesi şartıyla Anayasanın 35. maddesinde korunan mülkiyet hakkını zedelemediği kabul edilmektedir. Kamulaştırmada koşul olarak aranan kamu yararı, 35. maddede mülkiyet hakkının sınırlandırılabilme nedeni olarak gösterilmektedir. Böylece, kamulaştırma mülkiyet hakkına getirilen bir sınırlama olarak Anayasaya aykırılık oluşturmamaktadır.

 

Ancak, kurallarda yer alan “tahsis tarihinde kamulaştırılmış” sayılma, “fiilen tahsis”tir biçimindeki ibareler ile geçmişten geçerli olacak biçimde kamulaştırma işleminin yapılmış sayılmasının mümkün olabileceği öngörülmektedir. Böylece, geriye yürüyen bir kamulaştırma işlemine izin verilmektedir. Kamulaştırılmış sayılma işlemi, tahsis tarihi veya fiilen tahsis tarihinden başlatılmaktadır. Kamulaştırılmış sayılma işlemi geriye yürütülünce, taşınmazın gerçek karşılığı olarak saptanması gereken rayiç değer de geriye yürümekte ve tahsis tarihindeki ekonomik veriler esas alınarak saptanan değer, Anayasada aranan gerçek değer olmaktan çıkmaktadır. Nitekim, Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’un uygulanacak kural durumunda olmayan 3. maddesinde, taşınmaz bedelinin fiili tahsis tarihindeki rayiç bedel üzerinden istenebileceğine işaret edilmesi de bunu göstermektedir.

 

Bir çok hakkın başlangıcına esas olabilen kamulaştırma işleminin geriye yürütülmesi, taşınmaz sahiplerinin haklarına zarar vermesi nedeniyle hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı gibi taşınmazların gerçek değer karşılığında kamulaştırılması gerektiğini öngören Anayasanın 46. maddesine de aykırılık oluşturmaktadır.

 

                   Açıklanan nedenlerle 221 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddelerinin iptali gerekir.

 

 

                                                                                                                         Üye

                                                                                                      Mehmet ERTEN
İLETİŞİM BİLGİLERİ:
Hacet Mah. Keykubat Bulv. Nazifoğlu Apt. No:2/6 Alanya/ANTALYA Tel-Fax: 0242 511 54 11